Pek sayın Milli Savunma Bakanımız şöyle buyurmuşlar: “Terör örgütü kırk yıldır sürdükleri rahatı, huzuru sürmeye devam edeceklerini düşünüyorlar, ama hiç bekledikleri gibi olmayacak.”

    Bu haberi görünce hemen Yaşar Güler’in özgeçmişine baktım.

    Bölücü terör ile geçen 40 yılımızın ilk yarısına 1991-1994 yılları arasında 2 yıllığına tanık olmuştu.

    1992 yılında yapılan büyük Irak operasyonunda 1800 terörist etkisiz hale getirilmişti. Adeta örgütün beli kırılmıştı. Yaşar Güler’in o sırada komuta ettiği tabur bu harekata katılmamıştı ama operasyonda yaşananları duymamış olması bence mümkün değildi.

    Biz Irak operasyonundan döner dönmez yurt içinde de bazı operasyonlar yaptık. Sonra da daha önce çok kez yazdığım gibi adı konulmamış bir ateşkes ilan edildi. Taki 24 Mayıs 1993’te Bingöl-Genç karayolunda 33 silahsız askerimiz şehit edilinceye kadar. Biz o sırada da Mart başında geldiğimiz Bingöl’de, operasyona çıkarılmadan bekletiliyorduk. 24 Mayıs gecesi saat 23.30’da operasyona çıktık ve o eylemi yapan grubun çok büyük bir kısmı ortadan kaldırıldı. Yani bazılarımız ateşin peşinde dolaşırken Sayın Bakan’ın bu iki yıllık tanıklığı da ateşkes dönemine denk gelmişti.

    O günlerde Bingöl’de şahsen tanık olduğum çok büyük kahramanlıklar yapanların hiçbiri Yaşar Güler’in aldığı TSK üstün hizmet ve şeref madalyalarına sahip değil. Bazıları meslek hayatlarının sonuna kadar dağdan inmediler, ama yine de o madalyaları alamadılar.

    Sayın Bakan’ın Bosna’da ve sonrasında da Başbakanlık Askeri Danışmanlığında görevli olduğu 1995 ve 1997 yıllarında yapılan iki Irak harekatında da ağır darbe vurulmuştu. Amerikan kaynaklarının “Vietnam’dan sonraki en büyük yenilgi” diye yazdıkları bu harekatlarda binlerce Peşmerge Türk Ordusu’nun elinden kurtarılmak için Guam adasına kaçırılmıştı. Yaşar Güler, görev yerlerinin bölgeye uzaklığı nedeniyle bunlara da tanık olmamış olabilirdi, ama mutlaka duymuş olmalıydı.

    Arada geçen yüzlerce çatışmayı, başlarına yıkılan kamp bölgelerini, verdiğimiz şehit ve yaralıları da duymamış olabilir miydi?

    Türk Kara Kuvvetleri Komutanı Org. Atilla Ateş’in Suriye sınırında yaptığı tarihi konuşma sonrasında terörist başının apar topar Suriye’den kaçışını yurt dışında olduğu için duymadıysa bile İtalya’ya sığınmasını da mı duymamıştı, çünkü o sırada NATO göreviyle Napoli’deydi.

    Bu yıllarda PKK’nın bitirildiğini, 2002 yılı boyunca sadece 7 şehit verildiğini Genelkurmay Tatbikatlar Şube Müdürlüğü görevinde iken duymamış olabilir miydi ki, “PKK’nın 40 yıllık rahatından söz ediyordu?

    Bölücü terörün siyasetin desteği ile en rahat yayıldığı, şehirleri ele geçirip tahkimat yaptığı dönem 2002 sonrasıydı. Ergenekon-Balyoz kumpaslarının TSK komuta kademesinde tehdit kabul ettiği herkesi tasfiye ettiği zamanlardı. Sayın Bakan ise eskiden olduğu gibi yine karargahlarda görev yapıyordu ve hızla yükseliyordu.

    Mesela Habur sınır kapısında düzmece çadır mahkemeler kurulup teröristler alkışlarla karşılandığında korgeneraldi.

    3. Ordu Komutanı Orgeneral Saldıray Berk FETÖ’nün hedefi olduğunda, kozmik odaya girildiğinde, terör örgütü şehir merkezlerine silah depoları kurup, mezuniyet ve cenaze törenleri yaptığında Ankara’da Harita Genel Komutanıydı. Mutlaka gazete okuyor ve olan biteni görüyor olmalıydı, zira biz hapiste bile izliyor ve buna sessiz kalanlara lanet okuyorduk.

    Balyoz kumpası başladığında 4. Kolordu Komutanlığına atanmıştı. Kumpaslar ona hiç uğramadı, FETÖ’nün tasfiye listelerinde adı bile yoktu.

    Genelkurmay Başkanı Org. Işık Koşaner ve bütün kuvvet komutanları kumpaslara tepki olarak 2011 YAŞ toplantısı öncesinde istifa etti. Bölücü terör şehirlere hendekler kazıyordu, 1. Ordu ve Ege Ordu komutanları sanık sandalyesine oturtuldu. Yaşar Güler ise o YAŞ döneminde Genelkurmay İstihbarat Başkanı yapıldı.

    Bu yıllar PKK terör örgütünün o kadar şımartıldığı ve rahat olduğu yıllardı ki, terörle mücadele mahkûm ediliyor, sağda solda kazılar yapılıp bulunan hayvan kemikleri “Türk Ordusu toplu katliam yaptı” haberlerine malzeme oluyordu. İktidarın başlattığı açılım rezaleti nedeniyle, görev yerlerinden çekilen askerlerimiz kışkırtılan kalabalıkların hakaretlerine maruz kalıyordu.

    O yıllar askerlerin hapiste ve kışlalarında hapsedildiği, terör ve teröristlerin ise neredeyse bütün kamusal alanı teslim aldığı yıllardı.

    2012 yılında Milli Savunma Bakanı’nın bir soru önergesine verdiği cevaba göre bütün kuvvetlerden toplam 253 Sb-Astsb. tutukluydu. Bunların 68’i general ve amiraldi ve bu generallerden 40’ı ise o yıl Ağustos ayında yapılacak olan YAŞ’ta terfi sırasındaydı. Daha sonra bu davalardan yargılanan asker sayısı 800’ü geçecekti. Yine o dönemin MSB açıklamasına göre 2005-2013 yılları arasında 89 bin 890 Sb-Astsb. ya da Uzman Erbaş ise erken emeklilik, istifa ya da sözleşme yenilememe yoluyla ordudan ayrılmıştı. Bu sırada PKK terör örgütü de belediyelerin desteği, istihbaratın göz yumması ve her faaliyetlerinin medya eliyle kamuoyundan gizlenmesi sayesinde şehirleri üs bölgesi haline getirmişti.

    2013 yılında bebek katili Apo’nun mektubu Diyarbakır meydanında okunurken Yaşar Güler hala Genelkurmay İstihbarat Başkanı idi. Bulunduğu makamın penceresinden bu durumun nasıl göründüğünü elbette en iyi kendi vicdanı bilebilir. Bu göreve atanmasında veya bu görevde kalmasında birinci derecede tasarruf sahibi olan iktidarın pek sevdiği Genelkurmay Başkanı Necdet Özel’di. O kadar ki, Başbakan onu kendi aracına alıp Anıtkabir’den toplantı salonuna kadar yanında götürüyordu (2012 YAŞ).

    Bölücü terör örgütünün bu dönemdeki rahatlığına Yaşar Güler tanık olamamış olabilir, ama mesela Yunan savunma dergisi Defence Net, sevinçle: “Kemalist subayların tasfiyesinden sonra Türk Ordusu’nun terörle mücadele gücünün düştüğünü” yazıyor (26 Ağ. 2012 Cumhuriyet), The Economist ise PKK açılımına övgüler dizdiği analizinde, “Necdet Özel ve ekibinin hükümete sadık olduğunu” (2 Şub.2013 Sözcü) yazıyordu. Sayın Bakan o yıl Orgeneral oldu.

    15 Temmuz sırasında Genelkurmay İkinci Başkanı idi. Bizzat seçip görevlendirdiği emir subayı tarafından elleri arkasına bağlanarak derdest edildi. Basına yansıyan şu tuhaf cümle ona ait: ““Biraz sonra kapı açıldı. İçeriye aslında o anda İstanbul’da kursta olması gereken emir subayım sivil kıyafetle girdi. Alaycı bir şekilde ‘meraklanmayın komutanım, tatbikat yapıyoruz’ dedi. O haini orada gördüğüm anda bu işin ne olduğunu anladım. İlk anladığım an, bu andı.

    Yani o zaman kadar anlayamamıştı.

    Hulusi Akar döneminde atandığı Jandarma Genel Komutanlığı onun komutasındayken İçişleri Bakanlığı’na devredildi.

    Şu anda Milli Savunma Bakanı ve Savunma sanayiimizin en önemli kuruluşu olan TUSAŞ Ankara yerleşkesine üç PKK/YPG’li terörist tarafından yapılan saldırıda 5 kişi şehit oldu 22 kişi de yaralandı. Savunma Sanayiimizin bu en önemli kuruluşu, basında iktidara yakın olduğu iddia edilen bir özel güvenlik şirketi tarafından korunuyordu.

    Ve bugün geldiğimiz noktada bölücü PKK terörünün 20 yıl önceki ve şimdiki rahatlığı üzerinden düşünmeye başlayınca, askeri kışlaların içinde Türk Ordusu üniformalı askerlerin, zafer işaretleri ve bebek katilinin uydurduğu “jin, jiyan azadi” gibi slogan ve şarkılar eşliğinde halay çekerken görüntülerine rastlamanın sıradanlaştığı hemen görülüyor.

    Yani demem o ki, tam da yeni bir açılımın eşiğinde olduğumuz şu günlerde, sayın Bakan bu ülkede terörün en rahat ettirildiği yılları birbirine karıştırmış gibi. İnsanın baktığı yerde ne gördüğü durduğu yer ile ilgilidir, başka deyişle bir manzaraya hangi açıdan bakarsanız ona göre bir şeyler görürsünüz.

    Oktay Yıldırım

    About Author

    Oktay Yıldırım

    Yorum yap

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir