- Başka Ülkelerdeki Ergenekon Kumpasları
Gürcistan’da 6 Eylül 2006 sabahı Adalet Partisi, Muhafazakâr parti ve Anti Soros Hareketi üyesi 30 kişi ani ve ortak operasyonlarla gözaltına alındı. Tahmin edeceğiniz gibi gözaltına alınanların arasında emekli askerler de vardı ve elbette sözüm ona silahlar da ele geçirilmişti. Gözaltılar tıpkı bizdeki gibi dalgalarla devam etti, hedef bir numarayı bulmaktı, tıpkı bizde olduğu gibi…Suçlama da bizdekinin aynısıydı: “Devlete karşı komplo ve hükümeti darbeyle alaşağı etmeye teşebbüs…”
Gözaltına alınanların arasına mafya liderleri de eklendi. Bu yolla sözde darbecilerin pis ilişkileri olduğu yönünde kamuoyu yaratılmaya çalışıldı, tıpkı bizde olduğu gibi…
- Yandaş Medya, Her Yerde Yandaş Medya
Tıpkı bizdeki gibi oradaki yandaş medya kanallarında, özellikle de Rustavi-2 televizyonunda deliller ve 
sanıkların ifade tutanakları, aynı bizim FETÖ Tv’lerinde olduğu gibi bir kampanya halinde yayınlandı.İddiaya göre sanıklar darbe planlarını itiraf etmişlerdi. Adalet Partisi ve Anti Soros Hareketi üyeleri, meclis önünde büyük bir miting yapacak, bu mitingde emirlerindeki emekli askerler silahlarıyla etrafa ateş açıp kargaşa çıkaracaklar ve her nasıl olacaksa bundan yararlanarak yönetime el koyacaklardı. Tıpkı bizdeki gibi…
- Ayrıntıların Şaşırtan Benzerliği
Ayrıntılardaki şaşırtan benzerliğe bir örnek verelim: Bizdeki “Ergenekon”un planlarına göre de binlerce kişi Meclis’e yürüyecek, o sırada emekli askerler Meclis nizamiyesini aşacak ve bir anda 10 bin kişi

kafalarına kalpaklarını giyerek Meclis’e el koyacaklardı… Ama kalpak paralarını denkleştirememişlerdi.
Hatta kendi camilerimizi bombalayacak, kendi uçaklarımızı düşürecek ve anaokulu öğrencilerimizi havaya uçuracaktık… İddianame gerçekten böyle diyordu.
Sonunda Gürcistan’ın Ergenekoncuları yargı önüne çıkarıldı. Mahkeme, aynı bizdeki gibi tamamen basına ve halka kapalıydı, deliller tartışmalıydı ama hepsine ceza verildi. En ağır ceza 8,5 yıl hapisti.

Bu yargılamalar sırasında ordunun komuta kademesi ve yüksek yargının büyük bir kısmı değiştirildi. Bir numaraları da eski İç Güvenlik Bakanıydı…
Orada gözaltına alınanlar, tıpkı Türkiye’deki gibi iktidardan farklı politik fikirlere mensup kişilerdi. Suçlananların toplam oy oranları yüzde 1-2’yi geçmiyordu ama tıpkı bizdeki gibi kamuoyunu etkileme gücü yüksek kişilerdi. Yaptıkları protesto eylemleri, basın açıklamaları, yazıları ve konuşmalarıyla baş ağrısı olabiliyorlardı.
- Genç Siviller, Genç Beyinler, Genç Soroslar
Türkiye’de “Genç Siviller” adıyla kurulan örgüt, orada “Genç Beyinler” adıyla aynı kara propagandayı

yürüttü. Söylemleri de aynıydı: “Demokrasi, açık toplum, özgürlükler, vs.” Neredeyse bütün hedef ülkelerde kurulan ve Soros fonlarıyla desteklenen bu kökü dışarıda örgütler, o günlerde muhterem halkımızın bütün gündemini kaplıyor ve ne yazık ki, itibar da görüyordu.
Uzatmayalım, aynı operasyonlar, yine şaşırtıcı aynılıkta ayrıntılarla 1998’de Slovakya’da, 1999’da Hırvatistan’da, 2000’de Sırbistan’da, 2004’te Ukrayna’da, 2006’da Gürcistan’da yapıldı. (Gürcistan örneğinde detaylar için bkz: https://www.hurriyet.com.tr/baska-ergenekon-u-yazdim-kimse-uzerine-alinmasin-10211356)
Libya ve Suriye’de yaşananların tek farkı, bu operasyonların başarıya ulaşamamış olmasından dolayı doğrudan silahlı saldırıya maruz kalmalarıydı. Eğer Türkiye’de de bu yolla başarılı olamazlarsa yarın aynı kardeş kavgası bizim de önümüze konulacak, planlanan ayrışma ondan sonra uygulanacaktı. Ki, yalnız ve güzel ülkemiz bunun ilk denemesi ile 15 Temmuz 2016’da yüzleşti.
Peki, Türkiye’de süreç nasıl yaşandı?
- Dünyayı Değiştirenler, Orduları da Değiştirdi
Bugün geldiğimiz noktada şu tespitin doğruluğu bizce tartışmasızdır: Bütün bu operasyonlar silsilesinin hedefi Türk Ordusu’dur. Türk Ordusu’na yapısal bir değişim dayatılmaktadır, konunun özü budur ve bu da büyük oranda başarılmıştır.
1990 Yılında SSCB henüz dağılmamıştı ama son demlerini yaşıyordu. Varlığıyla yokluğu arasında Amerika açısından bir fark yoktu. Uluslararası statüko artık değişmişti. Yenidünya düzeninde Türkiye’ye de bir rol biçilmişti ve bu rolde başat görev Türk Ordusunundu.
Ancak önemli bir problem vardı: Türk Ordusu’nun bu başat rolünü oynayabilmesi için hem rejimin hem de ordunun köklü bir değişim geçirmesi gerekmekteydi. Amerika bir Kürdistan istiyordu. Artık iyice zayıflayan SSCB’den sonra dünya tek kutupluydu ve o kutup da Amerika’ydı. Ortadoğu’nun petrolünü alabilmek ve Asya’nın yükselen küresel gücüne engel olabilmek için mevcut devletleri kendi stratejisine göre yeniden dizayn edecekti. Büyük ulus devletler değil küçük, etnik ya da dini temellere dayalı devletçikler istiyordu ki, doğudan kuzeye ve batıya uzanan ticaret yolunu kontrol edebilsin.
- Türkiye’ye Biçilen Kukla Kaftanı
Türkiye ise, Ortadoğu ve Önasya’daki çeşitli devletlerle gerektiğinde federasyona varabilen organik ittifak ve birlikler kurabilecek şekilde, üniter yapısını değiştirmeli; bu birlikteliklerin gereğinde dini bağlar
temelinde olması, ihtimaline karşılık da laik yapısını esnetmeliydi… Bu beklenen devlet yapısıydı. Yani Türkiye, Ahmet Davutoğlu’nun o saçma sapan kitaplarında anlattığı gibi Ortadoğu’nun, Amerika adına vasalı/kuklası olacaktı.
Buna koşut olarak ordu ise kendi bölgesindeki küresel askeri aktiviteye destek olabilecek bir yapıya bürünmeliydi. Sayısı azaltılmalı, tamamen profesyonelleşerek milli mükellefiyet sistemine dayalı milli ordu vasfından uzak bölgesel bir görev kuvveti olmalıydı.
- Ya Pax Amerikana ya da Ölüm
Ama bir dakika… Bütün bunlar şart değildi. Eğer petrol kendisine ve diğer ülkelere istediği fiyattan ve istediği miktarda verilirse, yani devletler egemenlik haklarını kendi elleriyle teslim ederlerse bütün bunların olmasına gerek kalmayabilirdi. Amerika için Ortadoğu’daki petrollerin millileşmemesi gerekiyordu.
Fakat Irak’taki Saddam Hüseyin Amerika’nın bu taleplerine karşılık vermediği gibi buna uyan komşu devletleri de tehdit ediyordu. Kuveyt’e düşmanlığının nedeni buydu. İran-Irak savaşında Amerika Irak’a yardım etmişti. Çünkü İran petrollerini millileştiriyor ve Amerika’nın bölgeden çıkması için büyük çaba harcıyordu. Saddam ise, Şiilerle Irak’ın bütünlüğünü ve laik yapısını korumak için savaşmıştı. İran’ın büyümesi karşısında önemli bir denge unsuruydu ve evet, Irak’ta zorunlu olarak otoriter bir yönetim vardı. O zamanlar bu Amerika için hiç sorun değildi.
Irak Kuveyt’e petrol fiyatlarını Amerika lehinde düşürüp, Irak petrollerinin millileştirilmesine engel olduğu için saldırdı. İşte şimdi durum değişmişti ve Irak’taki otoriter yönetim artık ABD’yi rahatsız etmeliydi. Hayat damarına vurulan bu darbeye karşı Amerika’nın bahanesi Ortadoğu’ya demokrasi götürmekti. Ve bu harekât uzun vadeli bir girişimin başlangıcıydı. Türkiye de Amerika’nın üs bölgesi olacaktı. Önümüze “topraklarımızı büyütme” havucu sürülüyordu. Yeni Osmanlı devleti olacaktık yani… Kuşkusuz böyle bir politika ordu komuta kademesinin desteği olmadan olmazdı. Yani Türk ordusu, Türkiye Cumhuriyetini yıkma girişiminin bir parçası olmalıydı. Buna göre yeniden yapılanmalıydı, ama bunun da bir geçmişi vardı.
Oktay Yıldırım
Önceki Bölüm: https://www.oktayyildirim.com.tr/basimiza-gelenler-1-tarihin-akisi/
Yarın: Laik Devletin Nakşibendi Cumhurbaşkanı: Özal


