Çiller’in Tak-Şak Paşası
Necip Torumtay’ın istifasından sonra Genelkurmay Başkanlığı koltuğuna ünlü Doğan Güreş oturdu.
Doğan Güreş, komutanlığının ilk yıllarında Türk Ordusu’nun dünyadaki son gelişmeler çerçevesinde yeniden yapılandırılacağını ilan edip, Alay ve Tümen kuruluşlarının, tabur ve kolordu düzeniyle değiştirileceğini açıkladı.[1]
İleriki yıllarda bu değişimin dünyanın diğer yerlerindeki krizlere müdahale için yapılacağını, bu bölgelerin de Balkanlar, Ortadoğu ve Kafkaslar olduğunu söyleyecekti.[2] Tansu Çiller ile olan ilişkisini, “tak diye söyler, şak diye yaparım” şeklinde özetlediği için “tak-şak Paşa” göndermesiyle anılan Doğan Güreş, Türk Ordusu’nu Somali’deki ABD operasyonuna gönderen isimdi. Çiller ondan o kadar memnundu ki, komutanlık süresini ikinci kez uzatmak istemiş ama bu konuda iki bakanıyla yaptığı telefon konuşması bilinmeyen kişilerce dinlenip kamuoyuna açıklanınca başaramamıştı. Emekli olduktan sonra da partisinden milletvekili yapmıştı.
CNN’in Savaş Pornografisi
Genelkurmay Başkanı Necip Torumtay’ın istifası Amerika’nın planlarını da değiştirdi. Türkiye’nin ABD saflarına asker vermesi engellenmişti ama harekâtın ana üs bölgesi olacaktı. Yeni Genelkurmay başkanı Doğan Güreş bu konuda hiçbir zorluk çıkarmadı.
İncirlik’ten kalkan uçaklar Irak’ı vuruyor ve bombardımanın uçaklardan çekilen görüntüleri, hem de canlı yayınla bütün dünyaya izlettiriliyordu. CNN ve diğer Tv kanalları yıkımın büyüklüğünü ve ABD askeri gücünün yıkıcılığını da iyice abartarak bütün dünyaya servis ediyordu. Bu iş adeta bir savaş pornografisine dönüşmüştü. Böylece dünyanın geri kalanına karşı da emsalsiz bir psikolojik harp yürütülerek, ABD caydırıcılığı ulusların bilincine işleniyordu. Sık sık “insanlık tarihinin en büyük ordusu” diye güzellemeler yapılıyor, savaş bir aksiyon filmi gibi yayınlanıyordu. Bu pornografinin başrollerini ABD ve Irak orduları paylaşırken, kenarda başrole terfi etmek için bekleyen figüranları da Amerikan Kürtleri idi.
Amerikan Kürtleri ve Özal

16 Ocak gecesi bombardımanla başlayan savaş, 24 Şubat’ta başlayan ve hiçbir direnişle karşılaşmadan yürüyen kara harekatı sonucunda, ABD önderliğindeki koalisyon kuvvetinin 27 Şubat’ta Kuveyt’e girmesi ile bitti. Saddam, 3 mart günü ateşkes koşullarını kabul etti ve hemen ertesi gün 4 Mart’ta Barzani ve Talabani aşiretleri ayaklandı.
Hiç şaşırtıcı değildi. ABD bir Kürt devleti kurmak istiyordu, Barzani ve Talabani aşiretleri artık Amerikan Kürtleri olmalıydı. Geçmişte İngiliz’lerin, SSCB’nin, İsrail’in Kürtleri olmuşlardı, şimdi de Amerikan Kürtleri olabilirlerdi, zaten onlar da hep yaptıkları gibi büyük bir istekle bölgeye gelen yeni güce tabi oldular.

Her fırsatta Kürt olduğunu söyleyen Özal’ın da bu plana hiç itirazı yoktu, hatta iç kamuoyuna “bir Kürt devletinin kurulmasının imkansız olduğunu” (Tercüman, 1 Mayıs 1991) söyleyerek halkı kandırıyordu.
Irak’taki Kürtler henüz devlet olacak kadar güçlü değildi ve Türkiye’de “gel” deyince gelmeyen, “our boys” sınıfına girmeyen askerlere de rastlanıyordu. Bunun için de yine Özal’ın yardımı gerekliydi.
Özal’ın ve PKK’nın Kritik Rolü
İki aşamalı planın ilk aşamasında Irak’taki Amerikan Kürtleri, ikinci aşamasında Özal kullanıldı.
Irak’lı Kürtlerin ABD müdahalesiyle ayaklandırılmasına, her devlet gibi Irak’ın da silahla karşılık vereceği biliniyordu ve Amerika’nın beklediği de buydu. Kerkük ve Musul hariç neredeyse Irak’ın bütün kuzey bölgesini ele geçiren Amerikan Kürtleri ayaklanması, kısa süre içinde toparlanan Irak ordusu tarafından bastırıldı.
Ve 2 milyon Kürt komşu devletlere kaçmaya başladı. Bunlardan yaklaşık 500 bin kadarı da Türk sınırına dayandı ve Özal tarafından Türkiye’ye sokuldu. Burada en kritik rolü PKK ve Özal oynadı. PKK Terör Örgütü mülteci gruplarını sınıra taşıdı. Hem ABD ordusu ile hem de Irak istihbaratı ile ilişki kurdu. Saddam’a Türkiye’den bilgi sattı ve ABD’nin Türkiye’ye yapacağı operasyon için mültecilerle birlikte binlerce teröristi ve yabancı istihbarat görevlisini Türkiye’ye soktu. Tıpkı bugün, başka sığınmacılar üzerinden yapıldığı gibi.
Bu süreç içinde ABD helikopterleri, mültecilere yardım atma bahanesiyle bölgedeki terörist gruplara silah ve malzeme yardımı yaptı. Bu yardım paketleri Türk askerleri tarafından bulundu ve kanıt olarak Türkiye’ye getirilip devleti yönetenlere gösterildi, ama gel gör ki, ülkenin başında Özal, Genelkurmay’ın başında ise Tak-şak Paşa olarak bilinen Doğan Güreş vardı. Yurt içindeki yoğun terörle mücadele operasyonlarına rağmen, terörün dış destekleri konusunda tek bir adım atılmadı. Doğan Güreş, yıllar sonra bir Tv programında ABD’nin PKK’ya yardımlarını anlatacaktı.(https://www.yenicaggazetesi.com.tr/gures-abd-helikopterleri-pkkya-malzeme-atiyordu-71629h.htm)
Irak’taki mülteci hareketi Çekiç Güç’ün bölgeye gelmesi için gerekli ortamı yarattı. Arkasından Özal kritik rolünü oynadı ve BM Güvenlik Konseyi’ne taşıdığı öneriyle Irak’ın kuzeyi uçuşa kapalı bölge ilan edildi. Orada artık Türkiye’yi bölmenin manivelası olacak bir Amerikan askeri gücü bulunacaktı.
Uçuşa kapalı bölge ilan edilen 36 Paralelin kuzeyinde de Kürdistan fiilen kurulmuştu. Orası artık ABD desteğiyle güçlendirilen ve yıllarca sürecek terörün kuluçkası olacaktı.
Bu mültecilerin çevreye verdiği zararlar, Irak-Türkiye ticaretindeki kayıplar, mültecilere harcananlar ve Irak’a uygulanan BM ambargosunun sonuçları da dahil olmak üzere 11 yılda Türkiye’ye maliyeti 120 milyar Dolar’ı aşmıştı.
Fakat bu daha başlangıçtı.
Bir Metre Kalınlığındaki Harita
Başbakanlığı sırasında Bush ile bir görüşme yapan Demirel bu gerçeği gazeteci Lütfü Akdoğan’a şu endişeli sözlerle aktaracaktı: “Bush bana bir metre kalınlığında bir harita gösterdi. Doğu bölgesini bizden iyi biliyorlar. Hangi kasabada, hangi köyde, hangi mahallede ne kadar Kürt olduğunu maalesef bizden daha iyi biliyorlar. Amerika’nın zihniyetiyle biz Kürt meselesini çözemeyiz. Onlar ayrı düşünüyor, biz ayrı. Bütün tekliflerimizi reddettiler, ben de onların tekliflerini reddettim. (…)Irak’ı yok edecekler gibi geldi bana, Saddam’ı yaşatmayacaklar. İkinci savaşı ne zaman yapacaklarını bilmiyorum ama fazla uzun sürmese gerek, biz de ona göre hazırlıklarımızı yapmak mecburiyetindeyiz.”[3]
ABD’nin Irak’tan Sonra Türkiye Operasyonu
Önce Silopi’ye ardından Irak’ın kuzeyine, sonra da İncirlik üssüne yerleşen Çekiç Güç PKK için tam bir hayat kaynağı oldu. PKK, ABD ordusunun her türlü desteği ve Saddam otoritesinden uzaklaştırılan bölgenin sağladığı imkânlarla güçlendirildi. Türk şehirlerindeki yapılanması da güçlendirilerek, bir ayaklanmayı organize edebilecek konuma getirildi.
O yılki Nevruz, bayram değil savaş olacaktı. Plan şuydu: ABD tarafından şehirlerde örgütlenen binlerce PKK’lı Cizre ve Şırnak’ta, kandırdıkları ve silahla tehdit ettikleri halk ile birlikte ayaklanma başlatacak, askeri birlikler teslim alınacak ve şehir kurtarılmış bölge haline getirildikten sonra uluslararası yardım istenecekti. Bunu denediler. 2000’den fazla silahlı terörist o gün Cizre, Şırnak ve çevresindeydi. Bu teröristlerin büyük bölümü Irak’tan gelen ve Özal’ın büyük bir istekle kabul ettiği mültecilerin arasında yurda girmiş ve şehirlere yerleşmişti. 21 Mart 1992’de düğmeye basıldı.
Şırnak’taki Türk Bayrağı Silahla Korundu
Askeri birlikler şehirlerden ve çevre köylerden gelen yoğun ağır silah saldırısı altındaydı. Ama bütün çabaları sonuçsuz kaldı. Çünkü o sırada makam ve rütbelerini vatanı korumak uğruna feda edebilecek olanlar da vardı. Özellikle Şırnak’ta, eğer askeri birliklerin yerinde ve gerekli müdahalesi olmasaydı, bu emri vermekle görevli komutan Tuğg. Mete Sayar bir an dahi tereddüt etseydi, o gün Türk tarihi açısından kara bir gün olabilirdi.
Durumun vahametini yansıtabilmek için şu ayrıntıları vermeliyim. Cizre’deki Tugay birlikleri ilk etapta dışarı bile çıkamamışlardı. Şırnak’ta ise 23. Jandarma Sınır Tugayının içine havan mermileri düşüyor, teröristler de havanı atan arkadaşlarına “100 metre uzat, 50 metre sağa” şeklinde düzeltme tanzimi veriyorlardı. Bazı kamu binaları aylar öncesinden cephanelik haline getirilmiş, evlere PKK’lı militanlar yerleşmişti. Sokağa döktükleri kalabalıkların ön saflarına kadın ve çocukları sürüyor, kalabalığın arasından ve evlerden askeri birliklere mermi yağdırıyorlardı. İş çığırından çıkmak üzereydi. O gün yaşanan mücadelenin detayları bu yazının konusu değil, ama yazılsa bir kitap olabilir.
Hiçbir devlet kendi topraklarında karşılaştığı böyle haince bir tehdide karşı sessiz kalamazdı. Ve o gün Türk Ordusu’nun vatanını koruma refleksi Şırnak’taki Türk bayrağının gönderde kalmasını sağladı. Bu aynı zamanda Amerika’nın bölge üzerindeki planlarına karşı mücadele edileceğinin de ilanıydı.
Eşref Bitlis Neden Öldürüldü
Amerika’nın buna cevabı, otorite boşluğu yarattığı Irak topraklarındaki PKK gruplarını silahlandırmak ve düzenli birlikler haline getirmek oldu. Artık 250-500 kişilik gruplar halinde dolaşıyor, Türk Ordusu’nda bile olmayan iletişim araçları kullanıyorlardı. 1992 yılının son aylarında Irak’ın kuzeyine yapılan ve PKK’nın ABD desteğiyle hazırladığı bu sözde düzenli birliklerinin belini kıran sınır ötesi operasyon da Türk Ordusunun cevabıydı.
Bütün o hazırlıklar ve sözde düzenli PKK birlikleri darmadağın edildi.
Özal’ın ve Gen.Kur.Bşk Doğan Güreş’in pek anlaşamadığı Jandarma Genel Komutanı Eşref Bitlis de ABD için “our boys” olmayanlardandı. Irak’ın bölünmesini ve bir terör kuluçkası haline getirilmesini engellemeye uğraşıyor, bunun için Irak’ın kuzeyindeki Kürt liderlerle Saddam’ı uzlaştırmaya çalışıyordu. Barzani-Talabani ve Saddam’ın
görüşmelerini bile sağlamıştı. Bununla da yetinmemiş, Çekiç Güç’ün PKK’ya yardım ettiğini kanıtlayan bir raporu doğrudan Turgut Özal’a sunmuştu. Fakat bu rapor ABD’ye sızdırılmıştı.
Doğan Güreş’in uyumluluğuna karşılık, bu tutumuyla ABD’nin hedefi haline gelen Eşref Bitlis’in helikopteri, 17 Ocak 1992 günü Çekiç Güç uçakları tarafından taciz edilerek inişe zorlanmış ama Eşref Bitlis tutumundan taviz vermemişti. Fakat sonra daha kapsamlı bir suikast planı ile Eşref Bitlis yanındaki silah arkadaşları ile birlikte şehit edildi. Yandaş basının yardımı ve yarım yamalak soruşturmalarla buzlanma denilerek kapatılan bu suikastın gerçekleri yıllar sonra bilirkişi raporları ve tanıklarıyla
ortaya çıkacaktı.
Eşref Bitlis’in uçağının bir sabotajla düştüğü daha ilk gün belliydi ve yıllar sonra bu kesin olarak kanıtlandı. (4)
Ama olayın hemen sonrasındaki günlerde bir kaza olduğunu alelacele açıklayan kişi o sırada Genelkurmay Başkanı olan Doğan Güreş’ten başkası değildi. Soruşturma yeterince genişletilmeden, “kaza” kararıyla kapatılmıştı. Doğan Güreş, geniş çevrelerce bu olayın üzerini kapatmakla suçlandı.
Hatta Eşref Bitlis Ergenekon kumpasına bile dahil edilecekti. MİT’in Ergenekon mahkemesine gönderdiği kumpas şemasındaki isimlerden biri de Eşref Bitlis idi. ABD’nin hıncı, ölümünden sonra bile bitmemişti. Ve bu şema defalarca Türk siyaseti şekillendirmek için kullanılmıştı. Eğer şehit edilmese, Doğan Güreş’in 1994’te emekliliğinden sonra Eşref Bitlis’in Gen.Kur.Bşk olması bekleniyordu, bu da ABD planları için kabul edilemezdi. Tak-şak Paşa ise milletvekilliğinden sonra huzurlu bir emeklilik yaşadı.Görev süresi boyunca Özal ve Çiller ile uyumu sayesinde Necdet Üruğ’un hazırladığı 2000’ler planı büyük oranda bozuldu. Ve huzurlu emekliliği sırasında Televizyonlara çıkarak ABD’nin Türkiye’yi bölme planlarını, ABD helikopterlerine karşı nasıl mücadele ettiğini falan anlattı, satır aralarında Eşref Bitlis suikastının bir kaza olduğu yalanını yayarak kendini temize çıkarmaya devam etti. Böylece Orgenerallikten sonra, muteber generalliğe yükselmiş oldu. Fakat bir savaşçı olamadı. Tıpkı bugünkü benzerleri gibi.
Oktay Yıldırım
Yarın: Türk Ordusu Avrasya’ya Bakıyor
Önceki Bölüm: https://www.oktayyildirim.com.tr/basimiza-gelenler-4-bir-askeri-tiyatro/
Dipnotlar
[1] 1994 Sonbahar’ında basına verilen konferans, H. Bögün, ABD Belgeleriyle TürkOrdusu, s:68
[2] Savunma ve Havacılık Dergisi, Ağustos 1993’ten akt:Bögün, age, s: 71
[3] Söz konusu görüşmenin tarihi 13 Şubat 1992…Lütfü Akdoğan, Krallar ve Başkanlarla 50 yıl, gazeteciler Cemiyeti yayınları, Ankara-Haziran 2012, s:164
4. Bu konuda ayrıntılı bilgi ve belge için bakz: Nusret Senem, Genelkurmay’a Eşref Bitlis Dosyası, Kaynak Yayınları, Şubat-2011; Ayrıca , Adnan Akfırat, Eşref Bitlis Suikastı-Belgelerle, Kaynak Yayınları, Haziran-2008


