Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Konseyin’de konuşan Dışişleri Bakanı Mevlüt ÇavuşoğluÇin‘in Uygur Türkleri ve diğer Müslüman gruplara insan hakları ihlallerine ilişkin raporların endişe verici olduğunu söyledi. Çavuşoğlu ‘’Uygurlara ve diğer Müslüman topluluklara yönelik uygulanan ayrımcılıktan endişeleniyoruz. Terörist ve masum insan arasında ayrım yapılmalıdır” dedi. Yani Adaletsizlik yapılıyor diyordu bakan.

    Gazeteler kocaman kocaman verdi bunu.

    Ama…

    ‘’Gazetecilerin’’ hiç birinin aklına gelmedi.

    Daha bundan 3 ay öncesiydi, 2018’in sonunda Adalet Bakanı Abdülhamit Gül Çin’e gitti. Çin Adalet Bakanı ile adli konularda işbirliğinin geliştirilmesi için anlaşma imzaladı. Şanghay Müftüsü ile Cuma namazı kıldı ve buluşmayı çok olumlu mesajlarla twitter’dan paylaştı. Ne zulümden söz etti, ne insan hakları ihlalinden. Hatta o kadar ki, Türk hakimlerin Çin’e eğitim almaya gittiğini söyledi.

    Bundan bir ay kadar sonra kardeşim, 2019 Ocak ayı içinde düzenlenen İpek Yolunda Çin etkinliği için Kaşgar’a, yani Uygur özerk bölgesine her ulustan yüzlerce gazeteci gitti. Atv’den Murat Karaçay, burası hakkında duyduğu yalanlarla gördüklerinin ne kadar alakasız olduğunu şu sözlerle anlattı: ‘’Batı medyasına göre hareket edip pozisyon alıyoruz, ne kadar hata yaptığımızı gördük’’ dedi…

    Peki sadece bu 2-3 aylık arada ne oldu da aynı hükümetin Adalet Bakanı’nın ya da yüzlerce farklı ulustan gazetecinin göremediği insan hakları ihlalini Dışişleri Bakanı gördü…

    Seyyit Tümtürk bu arada harekete geçti. ‘’Uygur ozanı öldürüldü’’ yalanı bu arada piyasaya sürüldü ve Dışişleri sözcüsü bu twitter yalanına kanıp açıklama yaptı. Yalan ortaya çıkınca koca devlet rezil oldu. Nasıl oldu bütün bunlar? Kimler inandırıyordu koca bakanlıkları? İnandırıyor muydu? Yoksa başka şey mi oluyordu?

    Ünlü bir gazetenin GYY ile bu konuyu konuşurken dedi ki: ‘’Uygur meselesi üzerinden Türkiye’ye bir operasyon çekildiği belli, ben konuya girmeye çalıştım linç ettiler, bir daha da girmedim.’’

    Neden bu linç?

    Bu 2-3 aylık arada Trump’ın güvenli bölge teorisini ortaya atması, jeffrey, Bolton derken Satterfield’ın memlekette fink atmaya başlaması, ve bu nedenle ertelenen Fırat’ın doğusu operasyonlarının bir alakası olabilir mi? İki bakan arasındaki bu büyük çelişkiyi ve bu çelişkinin nedenlerini sorgulayan bir gazete ya da gazeteci oldu mu bu zaman kadar?

    Yok, yok sadece soruyorum, düşünen beyinler için…

    GÜVENLİ BÖLGE

     

    ABD, yanına twitter tehditleri ve F-35 yaptırımlarını da eklediği güvenli bölge planını ortaya atarak…

    Türkiye’nin Rusya ile birlikte Fırat’ın doğusuna yapacağı operasyonu engelledi.

    PYD/PKK’nın başında bırakılan 200 ABD askeri, ABD’nin kendilerini bırakıp gideceği endişesinden kurtulmalarını sağlayıp ve Suriye’ye teslim olmalarını engelledi.

    Rusya’nın PYD/PKK üzerindeki inisiyatifinin zayıfladığı izlenimine kapılmasına neden oldu…

    Belki de, Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov’un, daha birkaç gün önce ‘’ABD Suriye’yi bölmeye çalışıyor, orada bir devlet kurmaya çalışıyor’’ dedikten sonra, ‘’Kürtler konusunda Türkiye ile aynı fikirde değiliz’’ demesinin, güvenli bölgeye Rus askeri polisini yerleştirme planının, Putin ile Netenyahu görüşmesinin nedeni bunlardır. Belki de son zamanlarda Suriye’den gelen ve üstü örtülü de olsa Türkiye’yi hedef aldığını herkesin bildiği açıklamaların da nedeni budur…

    Bu koşullar altında Savunma bakanımız Hulusi Akar’ın ABD’den verdiği ‘’ortak çalışma’’ mesajları Astana’da kurduğumuz ittifakın zarar görmesinden başka bir işe yaramıyor. Suriye ile zaman geçirmeden işbirliği yapmak dışında hiçbir şey orada Türkiye’nin çıkarlarına aykırı bir yeniden yapılanmayı engelleyemez. Ama…

    Bizimkiler kardeşim, etrafımız çepeçevre bir güvensiz bölgeye dönüşürken havaya bakıp ıslık çalıyor hala. Beka sorununu derinleştiriyorlar.

    Devlet aklının sesi olan gazetelere bakın. Doğu Akdeniz’deki tehditlerle başa çıkmak için Mısır’ı, Libya’yı kendi cephemize çekmeye çalışmak yerine onlara saldırıyorlar. Devleti yönetenlere bakın, Astana’da el sıkışıp Pentagon’a koşuyorlar…

    Devlet aklı dediğime bakmayın, akıl yok bu işin içinde. Her yol Pentagon’a çıkmaz, bazılarının bunu iyi öğrenmesi gerek, yoksa tarih çok pahalıya öğretecek…

    KUMPAS BORSASI

     

    Bir ara bakkal bile dinlendiğinden korkuyordu. Sanırsın, şokella değil de füze satıyor mahalle arasında. Adam beceriksizliğinden iflas etmiş, bana anlatıyor: ‘’Bana kumpas kurup iflas ettirdiler. Ben şimdi sizinle görüşerek bile risk alıyorum, ama vatan sağ olsun…’’ Sanki yedi sene FETÖ zindanlarında ben yatmamışım. ‘’Olsun’’ dedik, içimizden bir tebessümle izledik yurdum insanını.

    Şimdi kardeşim, Mersin Belediye Başkanı Burhanettin Kocamaz’ın Türk siyasi tarihindeki en büyük beceriksizliklerden birinin sonucu olarak aday olamamasına İyi Parti’nin yaptığı açıklama, mahalle bakkalından farksız. ‘’Bize operasyon yapıldı’’ diyorlar iki haftadır. Hayır kardeşim, sizin partiniz yok, rantı bölüşmek için bir araya gelmiş, ortak ideolojisi, disiplini, ortak siyasi kültürü olmayan bir topluluksunuz, projesiniz, bir örgüt/teşkilat değilsiniz.

    Koskoca parti, kazanması en garanti olan adayın bir adli sicil belgesi ile bir ikamet belgesini alıp YSK’ya teslim edemedi. Genel Merkez, il örgütü yapıyor sandı, ne sordu ne takip etti. İl örgütü genel merkezin yaptığını düşünüyordu, ne sordu ne takip etti.

    Belediye başkanı Kocamaz da ne ilgilendi, ne merak etti.

    Şimdi hep bir ağızdan ‘’bize oyun oynandı’’ diyorlar…

    Yahu bunlara ne devlet, ne de belediye teslim edilir. Yoksa aynı oyunu orada da oynarlar…

     

    METASTAZ

     

     

    Tayyip Erdoğan dinin güncellenmesi gerektiğini söyleyince homurdananlar onlardı.

    Tayyip Erdoğan’ın ‘’FETÖ bitti mi’’ sorusuna, ‘’adeta metastaz yapmış’’ derken kast ettiği de bunlardı.

    Mesela para ya da nüfuz ile hakim oldukları gazetelerle Ergenekon-balyoz kumpaslarında FETÖ’nün yayın organı gibi görev yapan, ama bugün hala 28 Şubat üzerinden ordumuzu hedef alanlar onlar. Milli Eğitim Bakanlığı’nın ‘’cinsiyet eşitliği’’ projesini rafa kaldırtacak kadar baskı yapabilen onlar…

    Adının FETÖ ya da ÇETÖ olması önemli değil. Özgür düşünceye, birey olma iradesine ket vuran bütün tarikatlardan söz ediyorum.

    Devletin her kademesine yayılmış, ya da devletin en mahrem yerlerinde sözü geçen hiyerarşik ve yasa dışı yapılar bunlar.

    Menzil tarikatı için rüşvet alan hakim, MİT Müsteşarı’nı devreye sokabilen tarikat şeyhi, mahkemede Menzil tarikatı üyeliğini söyleyecek kadar özgüveni yükselmiş üniformalı asker… HAVELSAN’dan Genelkurmay’a, MİT’den Meclise kadar her yerdeki tarikat hiyerarşisi devlete hakim olacak düzeyde. Söküp atmaya çalıştığımız hastalık metastaz yapmış, her yere yayılmış. Hiç ders alınmadan, sırf Allah dedikleri için bunlara göz yumulmaya devam ediliyor.

    FETÖ de böyle yerleşmişti devlete, bunlar da aynı yöntemi kullanıyor.

    Benim Silivri cezaevinde koğuş arkadaşım Barış Pehlivan ve komşum Barış Terkoğlu yazdılar. İlk kez gün yüzüne çıkan belgelerle: Metastaz…

    Okumalısınız ki, göresiniz aynı kabus nasıl da örülüyor başımıza, tekrar tekrar…

     

     

    MİLLİYETÇİ YANILGILAR

     

    1.     Sözüm ona ‘’ABD, Moskof gavuruna karşı dostumuzdu.’’ ABD PKK’ya 28 bin TIR silah verirken Rusya’nın desteğiyle Afrin harekatını yaptık. ABD Patriot füzelerini vermeyi reddettiğinde, Rusya bizimle S-400 anlaşması yaptı. Ama, bazıları hala anlayamadı.

    2.     Sözüm ona ‘’Saddam kötü bir diktatördü, çünkü halkına ve özellikle de Türkmenlere işkence yapıyordu.’’ Saddam ABD tarafından öldürüldükten sonra, Barzani uluslararası aktör yapıldı, PKK ABD’nin kara gücü oldu, Türkmenler ayaklar altında kaldı yıllarca. Ama kimisi hala anlamadı…

    3.     Sözüm ona ‘’Feto’nun okulları ne güzel Türkçe öğretiyordu Afrikalı bebelere.’’ Neredeyse bütün bir ordu komuta kademesi ve vatansever aydınlar, FETÖ kumpaslarıyla hapse tıkıldı, harp planlarımız çalındı. 15 Temmuz akşamı namlular burunlarına dayandı, ama kimisi hala anlamadı.

    4.     Sözüm ona ‘’IŞİD, iyi bir şeydi çünkü PKK ile mücadele ediyordu.’’ IŞİD katilleri ABD ordusunun kamyonlarıyla taşınıp, aldıkları yerleri PYD’ye devrederken anlamayanlar, memleketin her yerinde bombalar patlamaya başlayınca anladılar, ama bazıları hala anlamadı.

    Şimdi aynı yanılgılar, Uygur bölgesindeki iddialar için yaşanıyor… Kimse geçmişten bir şey öğreniyor mu? Hayır! Yarın başka bir konuda aynı durum yaşanacak mı? Evet!

    Oktay Yıldırım

    3 Mart 2019’da Aydınlık gazetesinde yayımlanmıştır.

     

    About Author

    Oktay Yıldırım

    Yorum yap

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir