Devletin aklı konusunda iyi niyetli ve romantik olduğum zamanlarda hep düşünürdüm, “koca devlet benim gördüklerimi göremiyor mu?”

    Atatürk’ün bizzat yönettiği 15 yıl haricinde, son 300 yıl boyunca devlet aklı denilen şeyin, Fransızlar, İngilizler, Almanlar ve en son da Amerikanların dökme aklından başka bir şey olmadığını sonra sonra anladım…

    Bölücü terör örgütü artık siyasallaşma aşamasına geçmiştir, yeni değil uzun zamandır bu böyledir.

     

    Asker Kırdıkça, Siyasetçi Pansuman Yaptı

    Şehirlerde ilk ayaklanma denemesi 1992 yılı Mart ayında yapıldı. Dirayetli komutanlar sayesinde ezildi.

    Kuzey Irak Operasyonu ile de beli kırıldı. Bölücü terörün imdadına, kaderini ABD’ye bağlamış siyasetçiler yetişti. Toparlanması için hemen fırsat verildi, asker araziden çekildi, kışlalarda bekletildi. Bu alçaklar, hazırlandı ve Bingöl’de 33 silahsız askerimizi katlederek yandaşlarına “biz varız” mesajı verdi. Devletin eli bizdik de aklı neredeydi o sıra?

    1995 ve 1997 harekatlarında da durum değişmedi, her birinden sonra muhterem siyasetçilerimiz ABD’nin emriyle devreye girip, yüksek sesli milliyetçilik/vatanseverlik ya da Müslümanlık mavalları eşliğinde PKK’ya Pansuman yaptılar ya da yapılmasını sağladılar. Bu sıralarda devlet aklı diye bir şey varsa neredeydi?

    Bu işin her yıkımdan sonra pansumanlarla olmayacağını gören ABD, 1994’ten beri belirlediği yeni iktidar seçeneğini piyasaya sürdü, FETÖ’yü dışarı çıkarıp, terörist başı Öcalan’ı teslim etti. AKP, FETÖ ve ABD’nin desteği ile iktidar olduğunda ilk icraatı 1 Mart tezkeresi ile 40 bin ABD askerini memlekete sokmaya çalışmak oldu. Kamuoyunun ve askerin itirazı yüzünden yapılamadı.

     

    O halde askeri susturmak gerekiyordu. AKP iktidarı tarafından devletin en mahrem yerlerinin teslim edildiği FETÖ, 2007’den itibaren kumpaslar sürecine başladı. Ordu hukukçu kılığına girmiş CIA ajanları tarafından bertaraf edilirken, kurulan düzmece mahkemelerin tanıklarından biri 1993 yılında 33 askerimizi katleden terörist idi. O meşhur devlet aklını gören oldu mu o yılarda?

     

    Terör Şehre İnerken Devlet Aklı Neredeydi

    Asker kışlaya kapatıldı, PKK terörü şehirlere salındı. Ben hapisten görüp yazdım: “PKK konsept değiştiriyor, artık şehirlerde üsleniyor” diye. Eylemler tırmanmaya başladı, dedim ki, dur bir de başka isimle yazayım belki anlaşılır, Mehmet Yiğittürk mahlasıyla yazdım: “Şehirlerde yapılacak daha büyük eylemler ve toplu kalkışmalar için hazırlık yapılıyor” diye. Ortada ne devlet aklı var ne millet aklı.

    “Şehirlere silah yığınağı yapılıyor, PKK içeriden destek alıyor” diye bağırdık, ne devlet aklı duydu, ne milletin kulağı.

    PKK terörü Şemdinli’yi kana bularken, terörle mücadele eden askerler birer birer tutuklanıyor ve gizli tanık beyanlarıyla yargısız infazla suçlanıyordu. Nazlı Ilıcak, “Tunceli’de 7 PKK’lı niye öldürüldü” diye hesap soruyordu. Bu sırada devlet aklı ortada görünmüyordu. Gaziantep’te bombalar patlayıp 9 vatandaşımız can verdiğinde, Oslo görüşmeleri basına sızmış, istihbaratçı olduğu belirtilen bir ses teröriste: “Metropolleri de patlayıcılarla doldurdunuz biliyoruz” demişti. O sıra kimse devlet aklının o ses olduğuna inanmak istemiyordu, ama yaşanan gerçekler isteklerimize galebe çalıyordu.

    Çadır mahkemelerinde davul zurna ile karşılanan katillerin ve askerlerimizin hakaretler eşliğinde şehirlerden ayrılışının arkasından geleni hep birlikte gördük. Hendek-Barikat döneminde olmayan devlet aklının bedelini canlarımızla ödedik, sadece Sur’da 793 şehit verdik.

    15 Temmuz’a giden yolda da devlet aklına rastlayamadık, sıkışınca daha önce açılım uğruna T.C İbareleri sökülmüş parti ve kamu binalarına Atatürk posteri asmayı düşünebilenin, çimdiklenince uyanan devlet aklı olduğunu zannettim bir ara… Çok yanıldığımı hemen anladım.

     

    Muhalefette de Durum Aynı

    Muhalefet derseniz, onlarda da durum farklı değil. Aklın zerresi yok. Geçmişte iktidar eliyle şehre inen terörü “kent uzlaşısı” adıyla onlar da indirdi. “her sokağında Yunan işgalinin ve Kurutuluş Savaşı’nın izlerini taşıyan İzmir’in başında bir yandan her tarafa Atatürk resimleri asarken, diğer yandan Kürtçe eğitimi savunup, bölücü Apo propagandalarının yapıldığı HDP mitinglerinde boy gösteren bir Belediye Başkanı koydular.”

    Belediyeleri PKK yandaşları ile dolurdular, nitekim TUSAŞ saldırısını yapan teröristlerin birinin ağabeyinin de İzmir/Çiğli Belediyesi’nin güvenlik amiri olduğu ortaya çıktı, iyi mi?

     

    PKK’nın Son Görevine Kimler Eşlik Ediyor.

    Bugün terörist başının meclise davet edilmesine mafyadan destek arayan devlet aklı, ABD’den öğrendiği tek şeyi tekrar ediyor, ABD çıkarları uğruna yeni bir açılım…

    Elbette, misyonu ve kuvveti ABD gözetiminde Suriye’ye kaydırılan ve değeri kalmayan PKK, son görevini de PYD’nin meşrulaşması için silah bırakarak ifa etmeliydi değil mi? Apo’nun marka değeri bunu sağlayan kişi olarak parlatılmalı ve bir yandan Suriye bölünürken, diğer yandan Türkiye anayasa değişikliği ile federasyona hazırlanmalıydı. Bunun ilanını da “milliyetçi”liğin gassalına yaptırmak, ABD için hayati önemdeydi çünkü uyanacak milli tepki, bu aşılama ile söndürülebilirdi.

    Bunun bir ABD projesi olduğunu, 2023 Mayıs’ında başladığını, İmralı’dan Kandil’e mektuplar yazıldığını, Bahçeli’nin Öclan’ı meclise davet etmesinin tek başına yaptığı bir şey olmadığını, Barzani’nin kanalı Rudaw’a konuşan Abdurrahman Semavi denilen herif söylüyor.

    Buraya kadar devlet aklını gören var mı?

    Terörü bitirmek için, terörü başlatan katilden ricacı olur mu devlet aklı? Olur da başkasının avucunun içindeyse olur.

    Bundan sonrası için daha da artacak terör eylemleri, bunlara son vermesi beklenen bebek katilinin hapisten çıkarılmasının gerekçesi olacaktır.

    PKK’nın sözde bitirilmesi karşılığında Suriye’nin bölünmesi ve kurulacak kukla devletin Türkiye’nin

    dönüştürüleceği federasyona eklenerek misak-ı milli kavramıyla sunulan olan “yeni Osmanlı” uyuşturucusunun bütün millete zerk edilmesi.

    Bitmeyecek çalkantılar sonunda kendi şehirlerimizi de kaybedişimiz ve tıpkı, 1918’de olduğu gibi Türk devlet aklının uyanması.

    Dileyen bana “karamsar” desin, dileyen hamasi nutuklar çeksin. Tarihe bilerek baktığınızda her uyanışın büyük kayıplar sonrasında geldiğini görmemek için kör olmak gerek.

    Aynı filmin geçim sıkıntısı ve asayissizlikle yaşamaya mahkum edilmiş bu cahil millete tekrar izletildiği şu tuhaf dönemde kimi haber kanallarına bölücü başının garantör devlet istediği yansırken, kimi saray yanaşması da onun bir “misak-ı millici” olduğunu söylüyor.

    Bölücü terörün, ABD tarafından verilen son görevine çeşitli bahanelerle eşlik edecek olan ve kendisini “milliyetçi, sosyal demokrat, solcu” ya da başka bir karın ağrısı ile tanımlayanlar, tarihe hain olarak geçeceklerini unutmasınlar.

    Oktay Yıldırım

    About Author

    Oktay Yıldırım

    Yorum yap

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir