LİSAN-I MÜNASİP

    Hasan Pulur’dan okumuştum, başka isimler de geçmekle birlikte yaygın olarak Yakup Şevki Paşa’ya atfedilen bir rivayettir. Kurtuluş savaşında, lojistik amaçlı kullanılan katır ve atlar konusunda dönemin 2. Ordu komutanı Yakup Şevki Paşa çok hassastır. Katırlardan biri aşırı yemekten ölünce komutandan çekinen veteriner, pek anlaşılmasın diye tıbbi terimlerle dolu bir rapor yazar. Fakat rapor Yakup Şevki Paşa’nın önüne kadar gelir ve paşa okuduktan sonra altına kendi el yazısıyla şöyle yazar: ‘’Baytar Efendi, istilah-ı fenniyen başında paralansın, katır niye öldü, onu anlat…’’

    Baytar Efendi, sonunda katırın neden öldüğünü lisan-ı münasip ile paşaya anlatacaktır.

    Yani her mesleğin bir dili olduğu gibi, bir de lisan-ı münasip var.

    Konu şu…

    Adnan Menderes Üniversitesi Atatürkçü Düşünce Topluluğu tarafından, ‘’2020’ye girerken Değişen Dünya Dengeleri’’ konulu bir konferans için 26 Aralıkta davet almıştım. Aynı üniversitede öğretim üyesi olan Dr. Atakan Hatipoğlu ve Aydınlık.com.tr GYY Tevfik Kadan da Nazilli kampüsünde başka bir konferans vereceklerdi. Bir önceki hafta kalbimle ilgili 4,5 saatlik operasyon geçirmeme rağmen gidecektim. Ama… konferansa birkaç gün kala rektör Osman Selçuk Aldemir, konferansımızı iptal etmiş, topluluk yöneticilerine de şöyle demiş: ‘’Geçen hafta TÜBİTAK başkanını çağırdık, 60 kişi geldi, Ankara’da forsumuz çizildi, böyle kıytırık etkinlikler yaptırmayacağım artık…’’

     

    Şaşırdım. ‘’kıytırık etkinlikler’’ derken dinlemeye kimsenin gelmediği TÜBİTAK Başkanını mı kast etmişti, yoksa henüz yapılmamış olan bizim konferansımızı mı? Çünkü bir bilim adamı deneysiz hüküm veremezdi. Sonra ‘’acaba’’ dedim, ‘’deneysiz de olsa bizleri kast etmiş olabilir mi’’ ve Research gate, SCI Exp, Pubmed üzerinden yayınlarına baktım. Baktım ki, konuşulacak konularda ‘’kıytırık’’ nitelemesi yapabileceği bir yayın geçmişi var mı?

    Türk Parazitoloji dergisinde yayımlanmış 9 mesleki yazı ve 43 atıf dışında bir şeye rastlayamadım. Bu 9 yazıdan sadece biri araştırma, diğerleri ise Erzurum’daki sokak köpekleri veya Kars’taki tavuklarda görülen parazitler gibi vaka raporları idi…

    İki ana dalda doktorası olan bir doçent arkadaşıma sordum, onun bile 33 yayını, 267 atıfı vardı. Şaşırmadım, çünkü bu ülkede hiç atıf almayan 71 üniversite rektörü var. Fikirlerini ‘’kıytırık’’ ya da ‘’fors çizilmesi’’ gibi laflarla izah etmesine de şaşırmadım. Ziya Paşa’nın meşhur sözüdür: ‘’Üslub-ı beyan, ayniyle insan…’’ Yani, zatın muhteviyatı, niteliği, derinliği; kullandığı kelimelerde, benzetmelerde, yorumlarında cisimleşir.

    2020’ye girerken değişen dünya dengeleri konusuna gelince, bu konuyu iyi biliyoruz, adeta pusulasıyız, çünkü yıllardır yazdıklarımız, siyasi mücadelesi uğrunda hapisler yattığımız olaylar gerçekleşiyor birer birer…

    CV’sine ekler mi bilmiyorum, ama bu da Rektör Bey’den en uzun söz edilen yazı olmuştur sanırım.

    DANIŞMAN SORUNU

    Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 26 Aralık günü genişletilmiş İl Başkanları toplantısındaki konuşmasını dinliyorum, biliyorum bütün bu çelişkiler hep o danışmanların yüzünden, ama…

    Bakınız, Libya ile yapılan MEB anlaşması, Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki tarihi çıkarları için hayati değerde, oraya asker göndermek de bu çıkarları korumak için aynı önemde. Bunu baştan koyalım. (Burada sözü edilen ‘’asker gönderme’’ muhalefetin köpürttüğü gibi sıcak çatışmaya müdahil olacak muharip birlik değil, çünkü mevcut anlaşma buna müsait değil, sözü edilen irtibat büroları ya da danışmanlık gibi olabilir. Muharip birlik için başka bir anlaşma gerekiyor.)

    Cumhurbaşkanı Erdoğan da bunun ne kadar gerekli olduğunu anlatıyor ve şöyle diyor: ‘’Gazi Mustafa Kemal Trablus’u işgalcilere karşı teşkilatlandırmıştır, hani siz Gazi Mustafa Kemal’in kurduğu partiydiniz, bir de şöyle olumlu bir açıklama yapın.’’

    Doğru söze ne denir. CHP, sadece Libya konusunda değil, neredeyse her konuda Atatürk’ün mirasından çok uzakta. Burada tartışılacak bir şey yok, ama… Daha birkaç gün önce Sayın Cumhurbaşkanı CHP’yi Dersim üzerinden özür dilemeye çağırmadı mı? Dersim harekâtının emrini bizzat Atatürk vermedi mi? Tunceli ismi ve orada yapılan harekât da Atatürk’ün mirası değil mi?

    Devam ediyor konuşma…

    CHP’ye seslenerek, ‘’biz Libya’da batı destekli darbeciyi değil, meşru hükümeti destekliyoruz’’ diyor. El hak, doğru söylüyor, ama cümlenin devamında, ‘’gerçi bunlar Mısır’da da darbeciyi desteklediler’’ deyiveriyor. Anlamıyorum bu tutarsızlığı, Dz. K. Kur. Bşk. Tüma. Cihat Yaycı yana yana anlatıyor, Amiral Cem Gürdeniz her dakika tekrarlıyor, Amiral Soner Polat son nefesini verene kadar anlattı, Doğu Akdeniz’deki kötü senaryomuz Mısır-Yunanistan ve Yunanistan-GKRY arasında imzalanacak bir deniz yetki alanları anlaşmasıdır. Bu durumda bizim yapmamız gereken Libya anlaşması ile ön aldığımız kazanımları genişleterek, Mısır’ı GKRY ile daha önceden yaptığı ve 11.500 kilometrekare alan kaybettiği anlaşmadan vazgeçirip bizimle anlaşma yapmaya ikna etmek olmalıdır. Fakat devlet başkanına iki de bir ‘’darbeci’’ diyerek bu nasıl sağlanabilir?

    Sonra, Karadeniz’deki gücümüz ve özellikle Rusya ile Soçi-Astana sürecinde gelişen ittifak, Doğu Akdeniz’deki etkinliğimiz için de hayati önem taşımakta iken, Kanal İstanbul ile Montrö’yü tartışmaya açmak nasıl izah edilebilir? Montrö, Lozan’a eklenmiştir, mündemiçtir, onu tartışmaya açmanın sonuçları geri döndürülemez kayıplara yol açacaktır, ama çıkıp ‘’Montrö bize bir şey kazandırmadı’’ diyebilmek, hangi danışman ya da metin yazarının hatasıdır?

    Demem o ki, cürmünden büyük hasarlara yol açan bir danışman sorunu var. 1 Mart tezkeresi, çuval olayı, Ergenekon-Balyoz, açılım politikası, Suriye politikası, ABD Libya’ya saldırırken, Rus uçağı vurulduğunda, Mursi’yi desteklemek konusunda, şimdi de Tunceli ve Kanal İstanbul konusunda… Peki, Türkiye’yi bu danışmanlardan kim kurtaracak?

    ODTÜ NEREYE

     

    Atatürk, 1905 yılında Sirkeci sırtlarındaki evinde gözaltına alınıp ‘’padişahı bombalayacaktı’’ suçlamasıyla cezaevine kapatıldığında, aslında işlediği tek suç onun yazılarını ve şiirlerini okumaktı. Bu uğurda eza-cefa gördü ama onun ruhuna dokunuşunu, asla unutmadı. Şöyle anlatıyordu: ‘’vatanın kurtuluşu ve istiklali için ölmeyi bugünkü nesle Namık Kemal öğretti. Namık Kemal’den gelen sesin büyüsüne kapılmıştık. Bu ses ruhumuzu şimşek gibi sarsıyor, şimdiye dek okuduğum şiirlerdeki hiçbir sese benzemiyordu. Namık Kemal’in yiğit sesi önümde bambaşka bir ufkun açılmasına yol açıyordu.’’ Yıllar sonra, bu ufukla cumhuriyeti kurup devrimleri yapan CHP Genel Başkanı iken şöyle diyecekti: ‘’Bedenimin babası Ali Rıza Efendi, ruhumun ve hislerimin babası Namık Kemal, fikirlerin babası ise Ziya Gökalp’tir.’’

    Şimdi…

    Yer, ODTÜ, İİBF…

    TGB, Öncü Gençlik, Ak Parti Gençlik kolları ve Ülkü Ocaklarına bağlı bir grup öğrenci Namık Kemal’i anma etkinliği düzenleyecek, PKK’lılar etkinliğin afişlerini Namık Kemal’e hakaret ederek tahrip ediyorlar, güçleri o kâğıtlara yetiyor. Sonra ODTÜ İİBF Dekanı Ramazan Sarı ve yardımcısı Pınar Derin Güre etkinliği engellemek için kapıları kapattırıyor.

    Ama bahçede bile olsa bu anma etkinliğini yapan gençlerin ‘’Atatürk Gençliği Görev Başında’’ sloganları çınlıyor kampüste… CHP gençlik kolları katılmıyor anmaya.

    Yahu ne oluyor size? Ticari amaçlı birkaç kavağa ‘’orman’’ diyenleri görünce sadece akıllarını kaybettiklerini düşünmüştüm, şimdi ruhlarını da kaybettiklerini görüyorum. Ne hale geldi ODTÜ? Yazıktır… Eskiden ‘’Gece yanan bir ışık görürseniz, bilin ki, orada bir ODTÜ’lü çalışıyor’’ denirdi. Şimdi yanan bir ışık gördüğümde orada bir ODTÜ’lünün uyuduğunu düşünüyorum, çünkü aydınlıkta uyuyorlar, aydınlıktan korkuyorlar. Kuşkusuz bütün ODTÜ’lüler değil, ODTÜ’de bir küçük azınlık bunlar, ama adını lekeliyorlar.

    Atatürk’ün 1921’de meclis Başkanı sıfatıyla İnönü zaferini anlatırken söylediği şu sözler o dekan ile yardımcısının kulağına küpe olsun: ‘’Kendilerinin tabiriyle cennetten vatanımıza koruyucu olan merhum (Namık) Kemal demiştir ki: Vatanın bağrına düşman dayadı hançerini, Yok mudur kurtaracak bahtı kare maderini.’ İşte ben de bu kürsüden, bu Meclisin Başkanı sıfatıyla, Heyetinizi teşkil eden bütün milletvekilleri namına ve bütün millet namına diyorum ki;Vatanın bağrına düşman dayasın hançeriniBulunur kurtaracak bahtı kare maderini.’’

    Oktay Yıldırım

    29 Aralık 2019’da Aydınlık gazetesinde yayımlanmıştır.

     

    About Author

    Oktay Yıldırım

    Yorum yap

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir