Bugün 9 Eylül, İzmir’in düşman işgalinden kurtuluşunun yıl dönümü, şöyle havalı bir sosyal medya mesajı yazıp genele iştirak etmek vardı ama olmadı işte.

    İzmir’in düşman işgalinden kurtuluşunu kutlayalım da nasıl?

    Aklımda deli sorular.

    Bir asır önce dağlarını insan kanından çiçeklerle bezeyip kurtardığımız güzel İzmir bugün kimlerin elindedir?

    Atatürk’ün ‘’Bu şehre bir şey olacak diye çok korktum’’ dediği güzel İzmir’e neler neler olmuştur bir asırda?

    Ülkenin başında bence Cumhuriyet tarihinin en kötü, en vasat, en beceriksiz hükümeti olan AKP ile ortakları ve destekçileri var. İş birliği yaparak iktidara geldiği ABD ile bağlarını koparamadılar. Ekonomiyi, ulusal güvenliği, eğitimi, dış politikayı tarihte eşi benzeri olmadık şekilde tahrip ettiler. Onların karşısında ise tarihin en kötü, en beceriksiz, en vasat muhalefeti olan CHP ile ortakları ve destekçileri.

    2018 seçimlerinde İzmir’de, bütün partilerin oyu düşerken en çok HDP’nin oyu yükselmişti, yani İzmir’in dağlarını kanıyla çiçeklendirip kurtaranların en büyük düşmanı olan emperyalist bölücülüğün siyasi merkezi, PKK’nın ‘’yasal’’ temsilcisi, Koçgiri’nin, Şeyh Sait’in, Seyyit Rıza’nın, Ali Batı’nın, Cemil Çeto’nunHoybun’un bugünkü izdüşümleri…

    Bugün bile, her sokağında Yunan işgalinin ve Kurutuluş Savaşı’nın izlerini taşıyan İzmir’in başında bir yandan her tarafa Atatürk resimleri asarken, diğer yandan Kürtçe eğitimi savunup, bölücü Apo propagandalarının yapıldığı HDP mitinglerinde boy gösteren bir Belediye Başkanı var.

    Neredeyse bütün İzmir gerici Suriyeli mültecilerin istilası altında, İnciraltı sahilleri bataklığa, Kordon, Karşıyaka sahilleri suç cennetine, birçok ilçesi mülteci gettosuna dönüşmüş, İzmir’in, İzmirli tarafından seçilen CHP’li Belediye Başkanı’nın, AKP iktidarının yarattığı bu büyük sorun karşısında İzmir’liye söylediği şey ise ‘’içinize sindireceksiniz.’’ Bir cümlede ne kadar çok İzmir ve İzmirli kelimesi kullandığımın farkındayım, ama sorumluyu söylemeden olur mu?

    Bunların hepsi, ama hepsi İzmirlinin zihnini bir tümör gibi saran özgürlük ve demokrasi cinnetiyle oldu.

    İzmir’in düşman işgalinden kurtuluşunu kutlayalım, kutlayalım da nasıl?

    Belkahve sırtlarına kanını dökenlerden utanmadan nasıl?

    FETÖ’nün en önemli merkezleri, en büyük okulları ilk İzmir’de hayat buldu, Belkahve sırtlarından rüzgâr gibi Konak meydanına inen şanlı akıncıların mezarlarına basarak yürüdü de memleketin bağrına bıçak dayadı. Nasıl unutalım?

    Bugün İzmir’in sokaklarında, Ortaçağ’dan kopup gelmiş tebliğci tarikatçılar kol geziyor.

    Hepsinin, ama hepsinin en büyük sığınağı ‘’özgürlük ve demokrasi’’ cinnetinin yarattığı o büyük karanlık boşluk. Peki buraya birkaç yılda mı gelindi?

    Yunan işgaliyle kaybedilen, kanla, her adımında oylama yapılan bir büyük mücadeleyle geri alınan özgürlük ve demokrasi, ne zamandan beri bir cinnet halinde kurtarıcılarının hatırasına ihanet ediyor?

    Ne zamandan beri çiğneniyor Belkahve’den akan o kahraman süvarilerin kutsal hatıraları?

    Türkiye’yi NATO belasına sokan ve ‘’küçük Amerika’’ yapmakla övünen, toprak reformuna engel olarak toprak ağalığını sürdüren Menderes’in gerici Demokrat Parti’si Kayseri, Bolu, Rize gibi birkaç ilden sonra en yüksek oyu İzmir’den aldı.

    Çünkü sözüm ona özgürlük vadediyordu, demokrasi getirecekti, ama… Cihan Harbi’nde savaş gemilerini Dolmabahçe Sarayı önüne dizen Amerikan Ordusu’nu geri getirdi ve her seçimde İzmir oyları Menderes’e gitti.

    12 Eylül Amerikancı darbesinden sonraki ilk seçimde İzmir en çok oyu, Kenan Evren’in desteklediği MDP’ye ve Özal’ın ANAP’ına verdi. O Kenan Evren ki, İzmir’i işgal eden Yunanistan’ın NATO’nun askeri kanadına geri dönmesini sağlamıştı. O Turgut Özal ki, AB’nin örümcek ağına saplanmamızın sebebi ve Atatürk’ün kurduğu ekonominin katiliydi.

    Atatürk o ekonomi modelinin temelini de İzmir’de atmıştı, üstelik savaş resmen devam ederken.

    Dünya Büyük Buhran’ın pençesinde kıvranırken, başta demiryolları olmak üzere yabancı devletlerin eline geçmiş kurumlarımızı kurtaran, fabrikalar-KİT’ler kuran, Osmanlı’nın bütün dış borçlarını ödeyen ekonomi modelini Çikita muz ile değiş tokuş etti Özal. Yapılan, yaratılan ne varsa satmaya, borç para ile çark döndürmeye dayalı yeni ekonomi modelini kurdu.

    Yetmedi, gitti AB Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’nı imzaladı. Sonra da çiçekli donla Mehmetçiğin şeref kıtasının karşısına çıktı ve İzmir’den hala oy almaya devam etti iyi mi!

    Ne güzel söylemişti Ferhan Şensoy usta, ‘’Biz Özal görmüş Atatürkçüleriz’’ diye…

    Bu yerel yönetim özerkliği denilen zıkkım, ta Sevr anlaşmasıyla önümüze konulmuştu, Osmanlı koşa koşa imzalamış, milli ordu en son 9 Eylül sabahı İzmir Körfezi’nden rüzgâra savurmuştu parçalanmış maddelerini. İşte o maddelerden (madde 62) biriydi bu özerklik dayatmasının kaynağı. Özal Cumhurbaşkanı iken de TBMM sadece 10 madde çekince koyarak onaylamıştı.

    ‘’Biz Menderes ve Özal’ın devamıyız’’ diyen Tayyip Erdoğan’ın AKP’si 2002 seçimlerinde üçüncü, Türk Ordusu’na kumpas kurulan 2007 ve sonrasında ise İzmir’de hep ikinci parti oldu. CHP ise birinci partiydi.

    Aralarındaki farka gelince…

    Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’na TBMM tarafından konulan 10 çekinceden 8 tanesi AKP tarafından mevzuatlara alınarak fiilen ortadan kaldırıldı. İzmir’in şu anda birinci partisi olan CHP ise tamamını kaldıracağına söz veriyor.

    Haydi kutlayalım 9 Eylül’ü, ama nasıl?

    ‘’Ordular ilk hedefiniz Akdeniz’dir’’ emrini veren Başkomutan Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ten, o emri alıp 15 günde 450 km yolu aç susuz ve her dakikasında dövüşerek kat edip Belkahve’den İzmir’e akan o kahramanların hatıralarından utanmadan nasıl?

    Çok sevdiğim İzmirli dostlarım var, tarih içinde yüzümüzü ağartan çok sayıda İzmirli var, lütfen, lütfen kızmasınlar bana. Ben aslında sadece İzmir’i değil bütün ülkeyi anlatıyorum.

    Kulaklarımda o şanlı süvarilerin nal sesleri, aklımda deli sorular, utanıyorum.

     

    About Author

    Oktay Yıldırım

    Yorum yap

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir