Bütün yayın organlarında Amediya bölgesindeki Metina Dağı’nda verdiğimiz şehitler hakkında konuşuluyor.

    isimlerinin altında tumturaklı uzmanlık alanları yazılı yığınla adam ya da kadın çıkıp, “geçici üs bölgesi kurulur mu, üstün teknoloji silahlarımız yok muydu, şehitler hep neden sıvasız evlerden çıkıyor, iktidarın hataları nelerdir, muhalefet neden PKK destekçisi DEM Parti ile görüşüyor, saldırıda ABD askerleri var mıydı ya da bütün bunlar MOSSAD’ın Türkiye’de tutuklanan ajanlarına cevabı mıydı” gibi “zor” sorulara cevaplar veriyor. Muhterem halkımız da 1740 rakımlı tepenin neresinde ne hata yapıldığını anlamadan dinliyor. Eline oklavayı kapan, bir ekranda halkın asla anlamayacağı saçma sapan bir harita önünde konuşuyor.

    Yani vatan evlatlarının kanı üç kuruşluk politika malzemesi olarak çarçur ediliyor.

    Sonrası…

    Sonrası muhalefetin iktidara salvosu, iktidarın muhalefeti suçlaması, aşırı akıllıların “hep o dış güçler” konulu izahlarıyla birkaç gün geçiyor ve konu kapanıyor. Yılbaşından hemen önce Hakurk-Sur Tepe’de ve yine Metina’da verilen şehitlerden sonra bütün sosyal medyayı kaplayan “milli yas” taleplerini hatırlayan var mı? Yılbaşında yine herkes çalıp oynayana kadar sürdü.

    Bütün bunları boş verin, gelin ben size bu saldırının bize verdiği mesajları anlatayım.

     

    1 Nolu Mesaj: Biz Terörle Mücadele Etmiyoruz

    Terörle mücadele, bizim yaptığımız gibi sadece teröristi ezmekle olmaz. Ona destek veren bütün kişi, kurum ve devletlere karşı yürütülür.

    Irak’taki PKK varlığı sadece Türkiye’yi meşgul etmek ve kukla devlet kurulduktan sonra Barzani ile yaşayacakları liderlik mücadelesinde alan kaybetmemek için var. Oysa PKK’nın misyonu artık orada değil, Suriye’nin kuzeyinde, başta ABD ve İngiltere olmak üzere neredeyse bütün NATO müttefikleri tarafından gözlerimizin önünde açıkça desteklenerek sürdürülüyor. Orada bir ordu kuruluyor. Biz aslında ABD ve NATO ile savaşıyoruz.

    Bizim devleti yönetenler buna karşı ne yapıyor?

    Mesela bir Amerikan uçağı, İncirlik’ten kalkıp Türk İHA’sını vuruyor ve tekrar İncirlik’e inip akşam Adana’nın barlarında o günkü başarısını kutluyor. Türk devletinden en azından o günlerde, İncirlik’teki ABD askeri faaliyetlerinin kısıtlanmasına ilişkin bir hamle görüyor muyuz? Hayır.

    ABD Yemen’e saldırıyor, Türk Deniz Kuvvetleri, ABD ve İngiltere ile birlikte Birleşik Deniz Kuvveti’nin içinde kutsal NATO görevini yerine getiriyor. “Siz bize düşmanlık ediyorsunuz, biz de bu misyondan çekiliyoruz” deniliyor mu? Hayır.

    Gazze için bağıranlar neden Yemen’deki masumlar için de bağıramıyor?

    PKK’ya en büyük desteği veren İsveç’in NATO üyeliğine ABD’nin emriyle onay veriyoruz, var mı itiraz eden? Dış politika hatalarına yığınla örnek verilebilir, ama bu kadarı bile durumu anlatmaya yeter.

    Yani, hem iktidar hem de muhalefet PKK’ya ve PYD’ye destek veren ülkelerin çıkarlarına karşı en ufak hamle yapmıyor ve o şekilde konumlanmıyor. Bölücü terörün ülke içindeki ve dışındaki destekçilerine karşı hamleler yapılmıyor. Çok iyi propaganda yapılıyor, klipler çekiliyor, üst perdeden intikam yeminleri falan, ama icraat yok.

     

    2 Nolu Mesaj: Uluslararası İttifaklarımız Yanlış

    PKK’yı destekleyen NATO üyelerinin aksine bu kukla devlet projesi Irak, Suriye ve İran’ı da tehdit ediyor. Bu durum hem Rusya hem de Çin için tehdit. Astana ve Soçi mutabakatlarından sonra Barzani birkaç gün içinde 2003 sınırlarının bile gerisine çekilmek zorunda kalmadı mı? Aradan geçen 6 yılda bu kazanım da o saçma sapan denge politikasının ve bir türlü kopamayan Amerikan bağlılığının kurbanı oldu, Barzani Kerkük’e eskisinden daha güçlü olarak döndü.

    Suriye’yi de sadece arada bir aldığımız “filanca listedeki terörist öldürüldü” haberleri dışında duyuyor muyuz? Tıpkı Kerkük’te Irak, İran ve Rusya ile olduğu gibi Suriye ile de işbirliği yaparak, bu habis uru kökten temizlemek mümkün iken buna ilişkin bir adım var mı? Elbette hayır.

    Bir ülkenin dış destekli terörden korunması için önce hudutlarını koruması gerek, bunu da sadece sınırdaş olduğunuz ülkelerle iyi ilişkiniz varsa yapabilirsiniz. Bu yapılıyor mu? Hayır.

    Astana ve Soçi’de yakalanan doğru çizgi, devlet ciddiyetsizliği ve politik vasatlık yüzünden yok oldu. “Denge politikası” denilen saçma sapan bir çizgi ile, bölgesel ittifaklar kaybedildi, uzak düşmanlar yakın edildi. Bir yandan Rusya, İran ile müzakere yaparken, anlaşma imzalarken, diğer taraftan ABD ile iş tutmanın tek sonucu bu oldu.

     

    3 Nolu Mesaj: Yarı Profesyonel ve Sözleşmeli Ordu Sistemi Yanlış

    Liboşların ve NATO kafaların bütün TV’lerde yaptığı “profesyonel ordu daha başarılı olur” kampanyasının sağladığı yanılsama ile, Türk Ordusu baştan aşağı değiştirildi. Askerlik süresi kısaltıldı, operatif görevler yapan birlikler sözleşmeli askerlerden oluşturuldu. Rap şarkıları eşliğinde çok güzel video klipler çekildi, saçma sapan diziler yapıldı. işe yaradı mı? Elbette hayır.

    Sözleşmeli sisteme beklenen ilgi gösterilmedi çünkü askerlik sadece düşük gelirli kesimin mesleği haline getirildi. Bu nedenle birliklerin nicelikleri, ama en çok da nitelikleri zayıfladı. taktik düzlemde yapılan hataların en önemli sebebi budur. Daha fazlası da var, ama bugün yazmayayım.

    Askeri liselerin kapatılması, Harp Okullarının yapısının değiştirilmesi ve rütbeli adayı alımlarında yapılan partizanca mülakatlar, ordu içine siyasetin ve bazı haberlere bakılırsa tarikatların daha güçlü bir şekilde sızmasına sebep oldu. Bu tarikat üyelerinin çok yüksek rütbelere ulaşmasının önünde bir engel yok, kim bilir belki de halen çok yüksek rütbelerde üstelik de operasyon bölgelerinde Menzil müritleri ya da Süleymancılar var.

    Askeri sağlık sisteminin çökertilmesi, cephedeki askeri daha zor durumda bıraktı. Cephedeki askerin yarasının daha oradan ayrılmadan sarılması lazım, yapabiliyor muyuz? Hayır.

    İktidar ve muhalefetin bu konuda bir çalışması var mı? Durumun farkındalar mı? Elbette hayır.

     

    4 Nolu Sonuç: Terörle Mücadelenin Siyasi Amacı Yok

    En başta söyleyeceğimizi, en sonda söyleyelim. Türkiye’yi yönetenlerin gerçekten terörü bitirmek gibi bir siyasi amacı olsa yukarıda yazdığımız mesajları okumamıza gerek kalmazdı. Bölücü terörü bitirmeyi, bu sorunu kökten çözmeyi amaçlayan bir devlet, ordusunu da bütçesini de dış politikasını da buna göre belirler.

    Amaç terörü bitirmek değilse nedir, insanın aklına deli sorular geliyor.

     

    5 Nolu Mesaj: Yeni Açılım Süreci Geliyor

    Dağlıca, Aktütün baskınlarını hatırlayın., Hemen “analar ağlamasın” tayfası ekranlara doluşmuş ve açılım rezaleti bu halka nasıl da kabul ettirilmişti.

    CHP’nin sürekli olarak DEM Parti’yi savunması, Selahattin Demirtaş’a selamlar göndermesi ve parti programındaki yeniden açılım vaatlerini hepimiz zaten biliyoruz. Selahattin Demirtaş’ın mahkemedeki savunmasında yaptığı yoğun Kürt-İslam’cı konuşma ve din vurgusu çoğunun dikkatinden kaçtı.

    Hemen arkasından AKP’li Diyarbakır milletvekili Galip Ensarioğlu şu açıklamayı yaptı: “Tabii benim DEM Parti milletvekilleriyle dostluğum var, görüşmelerimiz var, oturuyoruz sohbet ediyoruz. Geçenlerde de yetkilileriyle sohbet ettik. Ne yapabiliriz, Türkiye’de yeniden bir yumuşama için nasıl kapı aralanabilir, birlikte yeniden bir huzur ve şey ortamı nasıl sağlanabilir? Bunları doğal olarak kendi aramızda konuşuyoruz ama parti genel merkeziyle resmi bir temasları var mı benim bundan haberim yok. Ben de dışardan birtakım duyumları duyuyorum.”

    Yani, Selahattin Demirtaş tekrar mintan değiştirip görüye çıktı. Muhalefet zaten talipti, artık iktidarın da talip olduğunu ve yeni açılım sürecinin kapıda olduğunu anlıyoruz. Bunun arkasından birkaç saldırı daha olmasına ve yeni şehitler gelmesine şaşırmayacağım, sonra hep birlikte oturup, adı açılım olmayan yeni açılımı izleyeceğiz. Ve bu memleketin evlatlarının temiz kanlarının nasıl çarçur edildiğine bir kez daha tanık olacağız.

    İlk açılımın siyasi kurbanları bizlerdik, defalarca söylediler, “Ergenekon davası olmasa, açılım yapılamazdı” diye. Şimdi de Türk diyen tutuklanıyor, vatan diyen derdest ediliyor, bakalım bu açılıma kimler, kaç vatan evladı daha kurban edilecek.

    Oktay Yıldırım

    About Author

    Oktay Yıldırım

    2 Comments

      Yazınızı okudum.
      Yeni bir açılım yapılacaĝı konusunda hemfikiriz.
      Bunu 2022 yılında yayınladıĝım”Erdoĝan’ nın Davası” Yeni Türkiye’nin Teorisi- Pratiĝi ve Geleceĝi kitabımda yazdım.
      Gönül ister ki haksız çıkalım
      Iyi çalışmalar dilerim
      Hürmetlerimle
      Dr.Vahap Polatv

      Türk diyen mi tutuklanıyor ? Askerden gazeteci bu kadar olur. Şehidin temiz kanı temel kaygınız olsaydı eğer, açılım süreçlerinde sağlanan ateşkesler yüreğinize su serperdi. Siz kana doyamadan, biraz erken emekli olmuşsunuz. Şimdi ise doğal yaşamla iç içe bir nevi inziva sürecindesiniz. Siz diyorsunuz ki; Orduyu bile özelleştirdiler, adına da Profesyonel Orduya geçiş dediler. Sonra da Askerlik süreleri kısaltıldı. Bunların tümü hataydı, eski sistem daha etkiliydi vs… Amerika ve İngilizler de bugün bölgede göz açtırmıyor. Ordu itibarsız, el pençe komut bekliyor Batılı müttefiklerimizden diyorsunuz. İran’la , Irak merkezi hükümetiyle ve Suriye Demokratik rejimi ile ortak çıkarlar çerçevesinde bir planlamaya girişelim; bu Kürtlerin son yıllarda edindiği bölgesel ve beynelmilel statülerin tümünü yok sayarak, bütünlüğümüzü korumaktan başka bir fayda göremediğinizi beyan ediyorsunuz. Merak etmeyin Oktay Bey, mevcut hükümet de öyle az buz kan dökmedi bölgede. Ha , yok benim derdim bu değil bence kalıcı çözüm yolları aranmalı diyorsanız Askeri Diplomasi mantığından uzaklaşmanız şart.
      Türkler Uluslararası politikadan anlamazlar. Bu yüzden de dış siyasette daimi kaybeden konumundadırlar. İç politika stratejilerini ise , millileşmiş nefret unsurları üzerine inşa etmeyi Siyasi Kültürünün değişmez parçası haline getirmişlerdir. Eskiden bu sistemin önünde pek bir engel yoktu. Ordu kırsalda, JİTEM gibi illegal yapılar şehirlerde ve her yerde kimseye hesap vermeden çok sert operasyonlar gerçekleştirebiliyordu. Ama olmadı ve bu yöntem elde patlayan bir bomba haline geldi. 2002 sonrası hız kazanan AB Adaylık sürecinde Devlet adına verilen tavizlerden en tartışmalı olanları yine Milliyetçi damarları kaşıyan hususlar olmuştu. Ama hem Sosyal alanda hem de Askeri-Siyasi alanda ivedi olarak hayata geçirilen düzenlemeler ile ne düşünmesi gerektiği halka empoze edilmişti. Temel Hak ve özgürlükler bağlamında toplumların talepleri Demokratik zeminlerde bir muhatap arayacak ve asırlık sorunlar için tartışma alanı yaratılabilecekti. Bu, kısmen de olsa sağlanabildi ve bir süre kimse ölmedi. İlk çözüm sürecinde sizleri hangi durumlar rahatsız etmişti acaba ? inanın merak ediyorum. Uzunca bir süre çatışmanın olmaması Askeri paranoyalarınızı uyarmış olabilir diye yorumluyorum ki sağlıklı bir bakıştan çok uzakta bir yaklaşımı ciddiye almak mümkün değil elbette.
      Ordunun birebir Diplomasi yürüttüğü dönemler bitti. Bitmesin diye çok uğraşıp bedel ödediniz kendi adınıza ama bitti. Batıyla tatlı tatlı edilen flörtleşmeler de öyle. Siyasal İslam herkese yaradı, Kürtlerin payına ise iradelerinin yok sayılması düştü. Parlemento ve Yerel Yönetimlerin, yapılan bir dizi yapısal reformlar ile Demokratik unsurlardan arındırılması ile beraber savaş zorunlu kılındı. Yıllardır da devam ediyor. Şimdi bir girişim var ve başarıyla uygulanabilirse bunun tek kaybedeni kana susamış güruh olacak. Barışa yoksunuz, Savaşın şeklinden memnuniyetsizsiniz, görmezden gelinmeyi sindirebilmiş çok eski bir asker ve stajını tamamlayamamış bir sözde gazetecisiniz. Son olarak, bağımsızlık gibi bir vesvese ile kendinizi tüketiyorsunuz. Kürtler yok olunca tam bağımsız olabilmenin önündeki engel kalkacak zannediyorsunuz. İlginç… Keza sizinki gibi bir hayat sürmüş olsaydım, bu çabadan uzak ezberci kalıp düşüncelere sarılıp kalmaktan öteye geçmeye çabalardım.

      Allah, bütün suçsuz ve günahsız ruhlara merhamet etsin. Merhamet etmekten, Kibrine sığınanlara kabrinde huzur bahşetmesin. Sağlıcakla kalın

    Yorum yap

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir