Sarıkamış’ta Millet, Allahuekber’de Mehmetçik olduk.

    Sarıkamış’a ağlamak, Sarıkamış’ı anlamaktan daha zor geliyor olsa gerek ki, her 22 Aralık’ta ortaya bir grup sözde tarihçi ya da aydın çıkar,  “Sarıkamış’ta 90 bin askerimiz donarak şehit oldu” cümlesini en ağlak tondan okumaya başlarlar. Çünkü duygu sömürüsünden beslenirler. Sarıkamış’ta gerçekten ne olduğu, kaç askerin niye ve nasıl donduğu, gerçekte ne kadar zayiat olduğu ya da harekâtın sonuçları onların umurunda bile değildir.

    Onlar için duygu sömürüsü yapabilecekleri bir gün daha çıkmıştır işte, hepsi bu… Günah keçileri de hazırdır: Enver Paşa ve İttihatçılar… Çünkü İttihat ve Terakki, Türk devriminin fikir köküdür… O liboş dudaklarını yayarak anlatırlar bir güzel. 

    Bakın, bu tiplerin pek çoğu, “Aman nasıl NATO’dan çıkarız” diyenlerle, Tayyip Erdoğan düşmanlığı uğruna PKK ya da ABD ile aynı safa düşenlerdir, üstelik aynı retorik iktidar cenahı tarafından da aynı şehvetle kullanılır. Diğerleri de safiyane duygularla bu yalanlara inanmış sıradan insanlardır. 

    Konuşmaya başladıklarında neresini düzelteceğinizi bilemezsiniz.

    Sarıkamış Muharebeleri gibi, büyük tarihi ve toplumsal dönüşümlere yol açmış bir olayın sadece sayılar üzerinden ele alınmasının garabeti bir yana, o sayıları da doğru vermezler.


    Sayılardan başlayalım

    Sarıkamış’ta 90 bin asker donarak şehit olmadı. Bu da çok büyük bir kayıp olmakla birlikte, 23 bin şehit, salgın hastalıklardan ölenler ve kayıplar da dahil toplam zayiat ise 35 bin civarındadır. O sırada doğudaki bütün 3.Ordunun sayısı, ancak 76-80 bin kadardır. Rus kayıpları ise bunun en az iki katıdır. Bu konudaki hatıratı en çok bilinen Köprülü Şerif, Ziya Yergök gibi isimlerin verdiği rakamlar, Maslovski gibi Rus komutanların propaganda amaçlı yazdıkları hatıratlarına dayanmaktadır.

    Çarlık ordusu öyle ağır bir kayıp vermiştir ki, bir sene sonra bile askere almak için adam bulamaz hale gelmiştir. Çarlık Ordusu’nda isyanın tohumları bu sayede güçlenmiş ve 1917 Ekim Devrimini doğurmuştur.

    Ruslar daha 18 Aralık 1914’ten itibaren müttefikleri olan İngilizlere, Türklerin başka yerlere kuvvet kaydırmak zorunda kalması için batıdan saldırmalarını öneriyordu. Bu öneriler kısa süre içinde diplomatik baskı, hatta yalvarma kıvamına gelecekti. Rus Başkomutanlığı İngilizlere “Kafkaslardaki zaferin, hatta Erzurum’un ele geçirilmesinin bile Türkiye’yi yıkamayacağını” söylüyordu.

    Ve nihayet 1915 yılı Ocak ayının ilk günlerinde İngiliz Savaş Konseyi Çanakkale’ye bir harekat yapmaya karar verecek ve Fransa da buna katılacaktı.

    Çanakkale yenilgisi ise Çarlık Rusyasının sonu ve Bolşevik Devrimi ile birlikte Türkiye’nin yeni müttefiki SSCB’nin ortaya çıkmasını sağladı.

    Sarıkamış Harekatı sırasında Ruslar öyle zor durumda idi ki, Çanakkale’ye sefer kararı alan İngilizlerin, Karadeniz’den donanma ve kara gücü ile destek taleplerini bile reddetmek zorunda kalmıştı. General Danilof, Dışişleri Bakan Yardımcısı Prens Kuşadef’e “Çok kayıp verdik böyle bir gücümüz yok” diyecekti.

    İngiliz Dışişleri Bakanı E. Grey de Ruslara, “Çanakkale’yi zorlamaktan fazlasını yapamayacaklarını” bildiriyordu. Çanakkale’yi ek kara gücüne ihtiyaç duymadan aşabileceklerine Savaş Konseyi’ni ikna etmişlerdi, çünkü İngilizler de kuvvetlerinin büyük kısmını, Kanal Harekatı nedeniyle Mısır’a yığmışlardı. Zaten Kanal harekatının öncelikli amacı da İngilizlerin batıya asker kaydırmalarına mani olmaktı.

    Yani, “maceracılık” ya da benzeri ciddiyetsiz ifadelerle, saçma sapan rakamlarla Sarıkamış Harekatının faturasını sadece Enver Paşa’ya çıkarmak pek de ahlaki değil. Elbette kusurları ve yaptığı çok sayıda hata vardı, ama bu eleştirileri doğru nedenlerle yapmak gerekir.


    Allahuekber’de Ne İşleri Vardı

    Allahuekber Dağları’nda donarak şehit olanlar, “hatalı planlamadan” dolayı değil, 10. Kolordu Komutanı Hafız Hakkı Paşa’nın plana aykırı hareket ederek, 2 Tümeni ile 75 km’lik bir yay çizip, Ermenilerin de olduğu taburdan biraz büyük bir Rus birliğini (Oltu Müfrezesi) kovalamak uğruna Allahuekber Dağlarına sapması sonucu donmuşlardır. 

    Paşa, kendisi de daha sonra sıtmadan ölmüştür. Bunu neden yaptı derseniz, Paşa da saray damadıdır ve Harbiye Nazırı Enver Paşa ile tuhaf bir yarış halindedir. Yani, emirleri ihlal edecek kadar dizginsiz bir ihtirastır bu facianın nedeni…


    Sarıkamış Harekatı’na Gerek Kalmayabilirdi

    Daha işin başında, Ruslar ileri harekata başladıktan hemen sonra o sırada 3. Ordu Komutanı Hasan İzzet Paşa 12 Kasım 1914’te Köprüköy’de, 18 Kasım’da da Azapköy’de Rusları bozdu ve geri püskürttü. Fakat hem maiyetinin, hem de Enver Paşa’nın bütün uyarılarına rağmen takip edip son darbeyi vurmak yerine 21 Kasım’da Erzurum’a geri çekildi. Kısa süre sonra da Harbiye Nezareti’ne birliklerinin yorgunluğunu, havanın soğuduğunu ve malzeme eksiklerini gerekçe göstererek bekleyeceğini bildirdi.

    Bu geri çekilmeye sadece karargah değil bölge halkı da çok tepki gösterdi, istanbul telgraf yağmuruna tutuldu, halk geri çekilen askeri birliklerin önüne bile çıktı, ama Hasan İzzet Paşa geri çekilmekte kararlıydı. 11. Kolordu Komutanı Galip Paşa anılarında anlatıyor: “ Birinci ricat esnasında, Hasankale ahalisi benim
    yolumu kestiler: “Pa
    a nereye kaçıyorsunuz!
    Evlatlar
    ımızı ancak bugün için sizin emriniz altına
    verdik, hep birlikte ölünüz yahut biz evvela hicret
    edelim. Harp etmeden bizi dü
    man çizmeleri altında
    b
    ırakmak reva mıdır? Çoluk çocuumuzla askerin
    önüne geçece
    iz. Size bir adım geri attırmayacaız!” 

    Bu geri çekilme olmasa idi sadece Sarıkamış değil, belki Azapköy muharebeleri bile olmayabilirdi. (Detaylı bilgi için:Genel Kurmay Bakanlıı, Birinci Dünya
    Harbinde Türk Harbi Kafkas Cephesi 3’ncü Ordu Harekât
    ı I, 1993: 122-323)

    Daha sonra Enver Paşa’nın Noel zamanı yapmayı planladığı baskın taaruzuna da “bunun sorumluluğunu almak istemediğini” söyleyerek istifasını talep etti. Böylece 3. Ordu’nun başına bizzat Harbiye Nazırı Enver Paşa geçmek zorunda kaldı.

    Komuta heyetinin liyakatsizliği ve hataları bunlarla da sınırlı değildir ki, kendileri de bunu kabul eder. Tümgeneral Ziya Yergök, Sarıkamış’tan Esarete isimli hatıratında komutanlarına yalan söylediklerini, düşman kuvvetlerinin sayısını abartarak rapor ettiklerini, her fırsatta görevden kaçtıklarını anlatır ve şu sarsıcı cümleleri söyler: “Teğmeninden Kolordu Komutanına kadar subaylarımızda görev aşkı yoktu. Namus, şeref ve izzet-i nefis duyguları noksandı. Muharebe demek, düşmanı yenme yollarını aramak, gerektiğinde bu uğurda seve seve kan akıtmak demektir.. Bizim subay arkadaşlar ‘dostlar şehit biz gazi’ diyerek mümkün olduğu kadar kaçamak yolu arıyorlardı. Subaylarımızdaki bu eksiklik yüz yıllardan beri iliklere işlemiş bir huy olarak devam ediyordu…” (Yergök, 2001; s:154)

    “90 bin şehit” yalanının en büyük müellifi 9. Kolordu Kurmay Başkanı Köprülü Şerif Bey ve Kolordu Komutanı İhsan Bey’in durumları da bu çizginin bir eserinden başka şey değildi. yaşanan her olumsuzluğa rağmen 26 Aralık 1915’te Sarıkamış’a kadar gelen taarruz, 9. Kolordu Komutanı ve Kurmay Başkanı tarafından yine Enver Paşa’nın emirlerini ihlal ederek duraksatılacak ve bu duraksama da kaçmakta olan Ruslara can suyu olacaktı. Yıllar sonra bu muharebeleri inceleyen ve hem Türklerin hem de Rusların görüşleri ışığında değerlendiren Mareşal Fevzi Çakmak da bu duraksama olmasa muharebenin kazanılacağını ve Rusların toparlanamayacağını hem kendi fikri, hem de Rus generallerin görüşleri olarak belirtmiştir.


    Harekat Bahara Ertelenebilir miydi

    Mareşal Fevzi Çakmak, Rus ve Türk kaynaklarını karşılaştırarak yaptığı değerlendirmelerde, kuşatmanın daha dar bir çerçevede ve kısa mesafeli ilerlemelerle yapılması koşuluyla harekatın yapılması gerektiği görüşünü savunmuştur.

    Kışlık teçhizat ve kıyafet eksikliği ve 3. Ordu’ya bu malzemeleri taşıyan gemilerin Ruslar tarafından Karadeniz’de batırılmış olması bu görüşü savunanların temel dayanaklarından biridir. Fakat bir de koşullar vardır.

    Güneyde İngiliz Ordusu’nun yığınağı, kuzeyde ise Ruslar’ın her geçen gün daha da güçlendirdikleri ve ileri harekata başlayan birlikleri. Üstelik vatanın bir kısmı çok uzun süredir Rus işgali altındadır. Türk Ordusu ise her türlü imkansızlıkların pençesinde, ama vatanını koruma zorunluluğu ile karşı karşıyadır.

    Bahara kadar kuzeyden Ruslar ilerlemeye devam edecek, güneyden de İngilizler. Bu arada Türk Ordusu ise kışın ve tifüsün etkisiyle erimeye, mevcudu azalmaya devam edecekti.

    Oysa harekatın başarıya ulaşması durumunda Bakü’ye kadar gitmek, oradaki petrol ve diğer lojistik olanaklardan yararlanmak ve belki de düşmanı barışa mecbur etmek olasılığı vardı. Bu koşullar altında harekatın yapılması elbette kaçınılmazdı.

      

    Harekatın Sonuçları

    Yukarıda da belirttiğimiz gibi, Sarıkamış Harekatı Çarlığın yıkılmasına giden yolu açmıştır.

    Bundan daha önemlisi ise halkın savaşı sahiplenmesini, orduyla bütünleşmesini sağlamıştır. Sayıları neredeyse bini bulan lise talebeleri o koşullarda sırtlarında cepheye un ve erzak taşımıştır. Askerlerin bitle mücadelesi için cephe gerisinde elbise yıkama ve buhar kazanları kurulmuş, halk savaşa dahil olmuştur ve Çanakkale’de dövüşen üniformalı orduyu oluşturan, Sarıkamış’taki ruhtur… 

    Türk Milleti, sırtında cephane yükleriyle cephelere yürümüştür, tebaalıktan ulusluğa giden yolda en büyük adımlardan biri atılmıştır o karlar üzerinde.

    Doğru, bel boyu karda, her biri yanardağ yürekli yiğitler bıraktık.
    Doğru, ikmal gemilerimiz batırıldı, zamanında yetişemediler Mehmetlerin imdadına.
    Bunların hepsi doğru, ama çok eksik.
    Sarıkamış’tan bize kalan ağıt değil kahramanlık destanıdır.
    Sarıkamış’a ağlamak değil, Sarıkamış’ı anlamak gerekiyor.
    Köprülü Şerif’in ya da onun gibilerin yalanlarına kurban edilemez.
    Sarıkamış’ta liyakatsizliğini kendi anılarında itiraf eden subay Çanakkale’de, Sakarya’da ölüme Mehmetçiğin önünde koşarak subaylar savaşı vermiştir.
    İşte bütün bu nedenlerle, Sarıkamış’ta millet, Allahuekber’de Mehmetçik olduk!
    Aziz ruhları şad olsun!
    Hatıraları asil Türk gençliğine ilham ve kılavuz olsun!

    Oktay Yıldırım
    About Author

    Oktay Yıldırım

    Yorum yap

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir