Bir gün önce bütün tavuklarını tilkiye kaptırmış saf bir köylü olsanız, ertesi gün kümesin etrafında dolaşan çakalı görünce ne düşünürdünüz? Aynı tehdidin yeniden etrafta dolaştığını mı, yoksa, “aman canım bizim kümesi dalayan tilki idi, bunlar çakal, onlara benzeseler de aynı şeyi yapmazlar” diye mi düşünürsünüz?

    Bugün akşam saatlerinde, benim tahta bahçe kapısının arkasından biri seslendi, “bakar mısınız” sonra kapıyı çalıp tekrar seslendi, “kimse yok mu, selamün aleyküm.” Cevap verip kapıyı açtım. Karşımda otuzlu yaşlarının başında olduğunu sandığım, koyu lacivert paltolu, badem bıyıkları ve ince metal çerçeveli gözlüğünün uyumuyla marazi bir tipolojik çağrışım yapan genci gördüm.

    Elinde büyükçe bir bidon ve bir huni vardı. Olanca nezaketiyle bana şöyle dedi: “Selamün aleyküm, Sancaktepe Kur’an kursundan geliyoruz, varsa biraz yağ alacaktık.” 

    Bu adamı İstanbul’un Sancaktepe’sinden, Ege’nin kuzeyinde bir orman köyüne getirten şey zeytin hasadı idi. Ekmede yoktu, toplamada yoktu, ama yemede ortaktı.

    Geçen yıl da karşılaştığım için konuyu derhal kavradım, “Süleymancı kursu mu” soruma biraz şaşırarak “evet” dedi. Şaşırdı çünkü köyde benim dışımda kimse bunu sormuş olamazdı. Neredeyse hepsi çocuklarını bu tarikatın yurt ve kurslarına göndermişti.

    Adını sordum “Emrah” dedi. Ben ise her zamanki saflığımla, fırsatını bulsa kürek kemiklerimin arasına mermiyi saplamakta tereddüt etmeyecek olan, iradesi bağlanmış bu müride yaptığının yasal olmadığını ve yanlış bir yolda olduğunu anlatmaya çalışıyordum.

    Dudak kenarında beliren o iğrenç küçümseme sırıtmasına aldırmadan devam ettim “Bak delikanlı, bu ülke daha yeni bir FETÖ belası yaşadı, sen neye hizmet ettiğinin farkında mısın?” Buna benzer birkaç söz daha ettikten sonra koyu lacivert paltolu genç, elindeki bidonla bir sonraki eve yöneldi.

    Kapıyı kapatıp öfkeyle şunu düşündüm: “Nasıl anlamıyor bu insanlar?” FETÖ de başlarda kendisini kurslar ve yurtlar açan bir cemaat olarak gösterdi ve sonra CIA’nın emriyle halkına silah çekti, şimdi aynı tipte başka bir cemaat kapılarına geliyor, nasıl görmüyorlar? Her ikisinin hedefi de kümesteki tavuklar, nasıl fark etmiyorlar?

    Yok, kimse saflık ya da cehaletten dem vurmasın, doların arttığı günün sabahına yumurta fiyatını ikiye katlayacak kadar akıllılar. Bu saflık değil, başka bir şey.

    Aklıma hemen işgal yıllarında, ucuza taşımacılık yaptıkları için İtalyan işgal güçlerine halkın gösterdiği ve Damat Ferit’in bile midesini bulandıran o çıkarcı teveccüh geliyor. Bir kez daha acıyla anlıyorum, yarın FETÖ hortlasa, tekrar kalkışsa ve ülkeyi ele geçirse, onunla da iyi geçinmenin bir yolunu bulurlar.

    Yani kardeşim, Türk milletini önce Türk milletinden kurtarmak gerekiyor. 


    Kim bu Süleymancılar?

    Tarikatın kurucusu Süleyman Hilmi Tunahan, laikliğe ve tevhid-i tedrisat kanununa tepki göstererek evlerin bodrum katlarında gizli Kuran kursları açan medreseden yetişme biri. Kurtuluş savaşında yok. Bütün şeyhler gibi, müritleri onu da Mehdi Mehdi yerine koydu ve özellikle Menderes döneminde palazlandı. Gırtlağına kadar siyasetin içinde bir tarikat, Refah Partisi, Adalet Partisi, ANAP hatta CHP’de bile siyaset yapan üyeleri var.

    Müritleri S. Hilmi Tunahan’ın Allah ile aralarındaki bağlantı olduğuna, öbür dünyadan onları izleyip kafalarındaki takkelerden tanıdığına, tarikatlarının Nuh’un gemisi olduğuna, ayet ve hadislerin gerçek anlamlarını sadece Tunahan’ın ruhuyla irtibat kuran rabıta ehli kıdemli müritlerin bildiğine inanıyorlar. Hatta S. Hilmi Tunahan’ın ruhunun Fatih Camiinde olduğuna inananlar bile var.(1) 

    Sır vermemek için yalan söyleyebileceklerine, ayet ve hadisin tersini bile söylese tarikat liderinin dediğini yapmaları gerektiğine, bankadan faiz alabileceklerine hatta kazanmaları kesinse kumar bile oynayabileceklerine çünkü Türkiye’nin Dar-ül Harp olduğuna inanıyorlar.(2)

    Süleyman Hilmi Tunahan’dan sonra yerine geçen Kemal Kaçar’ın Mehdi’den sonra gelen Hz.İsa olduğuna inanıyorlar. İşte bu Kemal Kaçar, yıllarca AP, CKMP ve DYP’de milletvekilliği yaptı. Eski Diyanet İşleri Başkanı Tayyar Altıkulaç’ın 12 Eylül döneminde devleti bu tarikatın gizli amaçları konusunda uyardığı hem radikal İslamcı çevreler tarafından(3) dile getiriliyor hem de Diyanet’in Tarikatlar Raporu’nda yer alıyor.

    Son zamanlarda basına sızan ve bu tarikat çevresinden olduğu iddia edilen ses kayıtlarında ortaya öyle iddialar atılıyor ki, dillendirenin de inananın da aklından kuşku duyarsınız. Meğer Hitler Müslümanmış ve o katliamlarla bir ilişkisi yokmuş, Süleyman Hilmi Tunahan’a bağlıymış. Mustafa Kemal Yahudi imiş, Hareket Ordusu Ermeni ve Bulgar imiş, Süleyman Hilmi Tunahan bir “Divan-ı Salihin” üyesi imiş ve ölmüş bile olsa hala her hafta peygamber ile toplantı yapıyor imiş, vb…(4)

    Böyle akıl dışı şeylere inanan insanların neler yapabileceklerine, hem Danıştay cinayeti gibi siyasi cinayetlerde hem de 15 Temmuz’da tanık olmadık mı?


    Süleymancılara Atatürkçü Avukat

    Süleyman Hilmi Tunahan, Atatürk’e, devrimlere ve cumhuriyete cepheden karşı biriydi, fakat gelin görün ki, Süleymancılar tarikatının başına ondan sonra geçen Kemal Kaçar, 12 Eylül sonrasında TCK.163’ten yargılandığı sırada onu savunan kişi daha sonra ADD’nin kurucusu ve radikal dinci terörün kurbanlarından biri olacak olan Muammer Aksoy idi…

    ADD’nin kurucusu, cumhuriyetin ve devrimlerin yılmaz savunucusu Muammer Aksoy, şimdi bu tarikatın kendi meşruiyetini savunmak için kullandığı, maziden gelen bir müttefik ve bunu değiştirmek için artık mümkün değil.(5) Sadece onlar değil, bu tip tarikatlara ve dini yapılara meşruiyet yaratmaya çalışan herkes.(6)

    Umarım bugün politik çıkarları ya da sırf demokrasi budalalığı yüzünden, gericiliği, tarikatları, etnik bölücülüğü savunan “aydınlar” bundan bir ders çıkarır. Eminim Muammer Aksoy bugün böyle hatırlanmak istemezdi.

    Burada sormamız gereken soru şudur, Muammer Aksoy o yurtlara bakarak sadece temizlik mi gördü: ”Bakırköy, Denizli, Bursa, Sefaköy, Fethiye ve Mersin’deki yurtları gezdim. Temiz olmayan bir tanesini görmedim. Tıbbiyeli talebeden bilmem kimine kadar var. Mescit de var, abdest alınan yerler de var. Gayet çalışkan, dürüst insanlar intibaı bende uyandı. Bunun arkasında gizli, ileriye dönük birtakım hesaplar olabilir, ben bilemem..” (7)

    Uğur Mumcu ile Aksoy arasında geçtiği söylenen konuşma çok yazıda yer aldı.  Mumcu, Rabıta kitabını yazarken, Muammer Aksoy’un Süleymancılar savunmasını okumuş ve ona sormuş “Bunu okuyunca hakikaten Kemal Kacar Bey’in suçsuz olduğuna inandım. Fakat onun kurduğu teşkilâtın o kadar çok taraftarı var ki, insan günün birinde bunlar devletin karşısına geçerse ne olur diye korkuyor.”

    Muammer Aksoy’un cevabı ise şöyle olmuş: ”O halde, ‘Belki fuhuş yapılabilir’ diye otel inşa etmeyi de men edelim.”

    İşin tuhaf tarafı, Mumcu ve Aksoy daha sonra (1991’de) meşhur 141, 142 ve 163. maddelerin kaldırılması tartışmalarında da karşı taraflarda yer alacaklardı. Yani yıllar sonra aynı konuda uyaran ve uyarılan taraf değişecekti.
    Mumcu Türkiye’deki pek çok solcu aydının yaptığı gibi 141 ve 142. maddelerin kaldırılması karşılığında, özünde dinin siyasete alet edilmesinin önündeki belki de tek engel olan TCK 163. maddenin kaldırılmasının da sakıncalı olmadığını savunuyordu. Muammer Aksoy ise buna şiddetle karşı çıkıyordu. Sadece İlhan Selçuk’u ya da diğerlerini uyarmakla kalmıyor, adliye koridorlarında karşılaştığı Ceyhan Mumcu’ya bile kardeşini bu konudaki ısrarından vazgeçirmesi için telkinde bulunuyordu. (Ceyhan Mumcu ile bir sohbetimizden)

    Eski TKP yöneticilerinden Rasih Nuri İleri yıllar sonra 163. maddenin kaldırılmasına destek vermek konusunda hata yaptıklarını itiraf edecek ve Muammer Aksoy’un uyarılarında ne kadar haklı olduğunu teslim edecekti.

    Aradan geçen yıllar içinde vaktiyle demokratik kaygılarla Süleymancıların savunmasını yapan Muammer Aksoy, işin nereye gittiğini görmüş ve arkadaşlarını uyarmaya çalışıyor, ama yıllar önce Muammer Aksoy’u bu tarikatlar konusunda uyaran Uğur Mumcu bile dinci siyasetin önündeki en büyük engel olan163. maddenin kaldırılmasında bir sakınca görmüyordu. O yıllarda pek çok solcu aydın İslamcı cereyanların demokrasi içinde eriyeceği gibi romantik bir düşünceye sahipti.

    Hiç kuşkum yok ki, bugün her ikisi de radikal dinci terörün kurbanı olan bu iki aydına sorsak, ne Muammer Aksoy Süleymancıların savunmasını üstlenirdi, ne de Uğur Mumcu 163. maddenin kaldırılmasını savunurdu…

    Geçmişte yapılan hataların bugünkü sonuçlarının, bugün aynı hataları yapmakta olan siyaset ve medya demokratları için bir ışık, bir ders olması gerekirken maalesef Emrah’lar kapı kapı dolaşıp para ve mürit toplamaya devam ediyor. Hem de bugünün sözüm ona solcularının ısrarla başlarının üzerinde tutmaya devam ettikleri demokrasi şemsiyesinin altında.

    Yayımladığım için Diyanet’in mahkemelerine muhatap olduğum Tarikatlar raporunda askeri örgütlenme benzeri bir yapısı olan ve çeşitli devlet kurumlarına devleti ele geçirmek maksadıyla sızmaya çalışan bu tarikat hakkında şöyle yazıyor “Arkalarındaki gücün öğrenilmeye değer olduğu düşünülmektedir.”(8)

    Acaba Muammer Aksoy gibi donanımlı ve cumhuriyet değerlerine bağlı biri böyle bir düşünceye/kuşkuya neden değer vermedi?
    Ya da Uğur Mumcu, İlhan Selçuk, Rasih Nuri İleri ve diğer aydınlar 163. maddenin önemini nasıl anlayamadı?
    Bugün, Muammer Aksoy ve Uğur Mumcu’yu her yıldönümünde ağıtlarla anan ama onların hayatlarından ve yaptıkları doğru/yanlış şeylerden bir  ders bile çıkaramayanlara ne demeli?

    Günümüzde Zekayi Işın gibi, Mustafa Akyıldız gibi, Hilmi Türkmen gibi çok sayıda isim bu tarikatın içinden kopup, içyüzünü belgelerle ve kendi yaşadıklarıyla kamuoyuna açıklamış haldeler. Tıpkı yıllar önce Nurettin Veren’in FETÖ tehlikesine karşı uyardığı gibi… Buna rağmen gericiliği, tarikatçılığı ve onunla kol kola olan etnik bölücülüğü savunan ve halkın gözünü boyayan çok sayıda demokrasi budalası var.
    Umarım bir 15 Temmuz daha olmadan onlar da aklını başına alır ve Muammer Aksoy’u, Uğur Mumcu’yu ve neyi ne için yaptıklarını, ama hangi sonuçlarla karşılaştıklarını hatırlar ve ders çıkarır. 

    Ne yazık ki, bugün bile Muammer Aksoy hala Süleymancıları savunuyor, Uğur Mumcu hala uyarıyor, Emrah ve benzerleri hala kapı kapı gezip para ve mürit topluyor ve ben siyaset sahnesinden halkın tüm katmanlarına yayılan o cahilce kayıtsızlığa bakıp, her gün bu milleti yaşatmak için can veren gencecik silah arkadaşlarımı düşünerek kahroluyorum.

    İnsana diyecek bir şey kalmıyor ve tekrarlıyorum, Türk milletini, evvela Türk milletinden kurtarmak gerek.

    Yok, bu cehalet değil, bu başka bir şey. 

    Eğer olabilirse, sağlıcakla kalın.

    Oktay Yıldırım


    Dipnotlar

    (1) Diyanet’in Tarikatlar Raporu, Oktay Yıldırım, Kaynak Yayınları, Tem 2019, s:231, 232

    (2) age, aynı yerde

    (3) https://www.mehmetsevketeygi.org/2019/03/10/diyanetin-1981deki-gizli-raporu/

    (4) https://soundcloud.com/akademidergisi/skandal-ses-kaydi-suleymancilarin-bir-ses-kaydi-daha-sosyal-medyaya-dustu-mehmet-fahri-sertkaya-akademi-dergisi-osmanli-abdulhamid-islam-devleti-darul-harp-timur-han-icki-rusvet


    (5) http://gerceksuleymanhilmitunahan.blogspot.com/2017/02/akademi-dergisi-bir-kemalistin-gozunden-suleymancilar-suleyman-hilmi-tunahan-kemal-kacar-ogrenci-yurtlari-muammer-aksoy-mehmet-fahri-sertkaya.html

    (6) https://www.yenisafak.com/yazarlar/cevdet-akcali/potansiyel-suclular-25370

    (7) Nokta Dergisi 14 Aralık 1986, s: 16

    (8) Diyanet’in Tarikatlar Raporu, Oktay Yıldırım, Kaynak Yayınları, Tem 2019, s:236



    About Author

    Oktay Yildirim

    Yorum yap

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir